A R G I T H A N I
  ARGITHANI KÜLTÜR
 

 

 


               

AYRINTILARI İLE ARGITHANDA GEÇMİŞ ZAMAN

KIŞ GECELERİ OCAK BAŞINDA GAZ LAMBALARIN ALTINDA MASALLAR GEÇMİŞDE YAPILAN DÜĞÜN, SÜNNETASKERLİK ANILARI ANLATILIRDI
ŞEHİR BİNALARI GİBİ AİDAT ÖDENMEZ,
YÖNETİCİ SECİLMEZDİ EVLERİMİZDE
HER EVİN EFENDİSİ ERKEĞİ SULTANI GELİN KIZI VE DELİSİ AKILLISI VARDI
EVLERİMİZ AK SIVALI TOPRAKLA SIVALI DAMLARIMIZ SAMANLI ÇAMURDANDI. TUZLANIRDI YUGA TAŞLARI İLE SIKIŞTIRILIRDI AKMASIN DİYE
YAĞMURDA AKAN EVLERDE HER TARAF NAYON LEGENLERE DAMLARDI YAĞAN YAĞMURLAR
SOKAKLAR LAMBASIZ ISSIZ KARANLIKDI AMA KORKAN YOKDU
MAHALELERİMİZDE BEKÇİ GUGUSU, BEKCİ KAZIMI, BEKÇİ AHMETLERİ VARDI HER KÖŞEDE DÜDÜK ÇALAN
AJANSI HABERLERİ DELTA RADYOLARDAN TAKİP EDERDİK
NE KAZALARDAN NE CİNAYETLERDEN NE HIRSIZLIKDAN NEDE YOLSUZLUKDAN HABERİMİZ OLURDU
RADYONUN PİLİ YETTİGİ KADAR
ELİMİZDE TARKAN TEKSAS MECBUALARI CİZGİ ROMANLAR OKUNURDU
ESKİ YIPRANMIŞ VE YIRTIK
OKUL DEFTER KENARLARINA CİÇEKLİ ÖRGÜLÜ RENKLİ KENAR RESİMLERLE SÜSLERDİK
HAYATIMIZ ARKASI YARIN İNCE MEMET GİBİ RADYO PROGRAMLARI İLE GECERDİ
NE MAFYA DİZİLERİ NE AŞKI MEMNUNLARI NE KURTLAR VADİSİ VARDI
AMA YİNEDE HER GÜN YAŞANACAK ÇOK ŞEYLER VARDI
SABAH AHIRDA İNEKLER KOYUN KECİER SAĞILIR SADE SÜT HİLESİZ SU KATILMADAN TÜKETİLİR
KALANDA KATIK YAPILIRDI KALAN YOGURTLAR
ÜÇGEN BEZE KONUR DUVARA ASILIR SUYUNA ŞEPİT EKMEK KANDIR EKMEGİ YAPILIRDI
AHIRDAN ÇIKAN HER HAYVANIN TOPLANDIGI KOYUN EGLEYİ, SIGIR EGLEYİ, CAMIZ EGLEYİ, EŞŞEK EGLEGİ. KUZU EYLEĞİ VARDI
TEZEK YAPMAK İÇİN KADINLARIMIZ HAYVANLARIN PEŞİNDEN KOŞAR KÖY ÇIKIŞINA KADAR DIŞKILRINI TOPLARDI
KOMŞU KAPILARIND KİLİT YOKDU
ABA. AĞA DİYEN GİRERDİ İÇERİ KİMİNİN BİR KAZANA KİMİNİN ÜÇ BEŞ ŞEBİT EKMEGE KİMİNİNDE GAZ YAĞINA İHTİYACI OLURDU
NE BORÇ OLURDU NE PARA
VERESİYE DEFTERLERİ OLURDU KÖŞE BAKKALARINDA YAZAR YAZAR DOLARDI HARMAN VERESİYESİNE
DELİLERİMİZ VARDI VELİSİ, OSMANI, FADİMESİ, YAŞARI KİMSEYE ZARARI OLMAYAN
OKULLARDA ÖGRETMENLERİMİZ VARDI YÜREGİ ŞEFKAT DOLU EĞİTEN ÖĞRETEN BAZEN ANAMIZ BAZEN BABAMIZ OLURLARDI
İBİŞ EMMİ TALİP EMMİLERİMİZ VARDI OKULDA BİZE HİZMET EDEN
KERPİÇ EVLERDEN BİNALARIMIZ VARDI KIŞIN FIRIN YAZIN SERİN
DÜĞÜNERİMİZ VARDI KOZAN DAĞI EMMİ OGLU. KESİK ÇAYIR ÇALGILARI İLE OYNADIĞIMIZ
BAYRAM ÖNCESİ ARFİLERİMİZ VARDI ELLERİMİZDE ÇUBUKLAR DOLUŞIP KAPI KAPI BİŞİLER TOPLADIGIMIZ
CEBİMİZDE BAYRAM PARAMIZ OLMAZDI AMA AKİDE ŞEKERİMİZKIRIK CEREZİMİZ EKSİK OLMAZDI
BAYRAMLARIMIZ VARDI CÖMBÜL CEMAAT HEP BİRLİKDE KOMŞU KAPILARINI DOLAŞIP EL ÖPÜP BAYRAMLAŞTIGIMIZ
BİR KOMŞU DİYER KOMSUNUN ŞAÇARINI ÖRERDİ KALEM GİBİ
KUAFÖR YOK BOYASI YOKDU, MAKYAJI YOKDU
PAZARIMIZ YOKDU. KADINLARIMIZ ELLERİNDE SELLELER İÇLERİ DAVETE. BİBER PATSE. MISIR BÖRCE İLE DOLARDI SELELER SEBETLER O GÖZELİM KÖY UÇU. HANALTI YOLBALTIK TARLALARINDAN
NE GDO LU NE ÇÜRÜK NE ÇARIK MALIMIZ VARDI
KARA ÜZÜM SARI ÜZÜM MÜRDÜK ÜZÜM VARDI AK MAH.İSKAN BAĞLARINDA DERDE DERMAN PEKMEZ İÇİN
HER BEBENİN AGZINA SÜRÜLMÜŞTÜR, HAŞHAŞ AFYONU TARLADA ANANLAR GELİNLER KOLAY ÇALIŞIN DİYE
OYUNLARIMIZ VARDI FITCA. GAZUZ KAPAGI. SAKSİ KIRIGI. GÖT KAZMA. MET. SAKLAMBAÇ OYUNU VARDI
NE NETİMİZ VARDI NEDE İNTERNETİMİZ
HASTALANDIGIMIZDA HAŞAŞIMIZ PEKMEZMİZ TEREYAĞIMIZ VARDI DOKTORUMUZ YOKDU BİLMEZDİK AYZAYMIR NEDİR KANSER NEDİR KOLON KANSERİ NEDİR BİLDİGİMİZ KARIN AĞRISI DİŞ AGRISI BAŞ AGRISI VARDI AMA CARESİ EVDEYDİ TOPRAK KÜPLERDE EKİLEN TOHUMLARDA VARDI DERTLERİN ŞİFASI
VARDI BİR DOKTORUMUZ KIYMETİNİ BİLMEYİP ADINI DELİ KOYDUĞUMUZ
BABA MİRASI DÜŞMAN ETMEZDİ GARDAŞI GARDAŞ NE SU ELEKTİRİK FATURASI BORCU VARDI NE RAHATDI BE
SEN DÜNYAMIZA GİRMEDEN EY MEDYA EY SİYASET NE RAHATDIK BE BİZ
ŞİMDİ MAL MİRAS KAVGASINDAN ATALAR ANANLAR BABALAR HUZUR EVİNDE EVLADA HASRET TORUNA HASRET…..
NE BANKA NE KART NEDE SENET VARDI HAYATIMIZDA
ŞİMDİ BORÇ VAR, DERT VAR, NEFRET VAR, KİN VAR,
EVET ŞİMDİ YALNIZIZ KAPIMIZI HAYIR İÇİN ÇALAN YOK
HASTAYIZ DERDİMİZİ SORAN YOK
YORGUNUZ BİTKİNİZ VE TÜKENMİŞİZ ARTIK
BU HAYATDAN …Mehmet Emin güven Abimize Teşekkürler…………………………….


 

ARGITHAN PANORAMASI   

KÖYÜM ARGITHANI'NA GİTTİM GEZDİM DE
YENİ YÜZLER ARADIM NEDEN DERSİNİZ?
GÖÇENLERİ ANARAK BAĞAZISINI YAZDIMDA
HER KAPIYA VARAMADIM NEDEN DERSİNİZ?

DEVRİ DAİM GERÇEĞİ BURADA İŞLEMİŞ
KİMİSİNİ ÖĞÜTMÜŞ KİMİSİNİ DİŞLEMİŞ.
ECDADIMIN İZLERİ SİLİNMEYE BAŞLAMIŞ
PEK HAYIRA YORAMADIM NEDEN DERSİNİZ?

AYNI DEĞİL ÇOK DEĞİŞMİŞ KÖYÜMÜZ DE
SU KESİLMİŞ GÜMRAH AKAN ÇAYIMIZDA.
HALAM TEYZEM YOLCU OLMUŞ DAYIMIZ DA
İZİNİ BİLE SÜREMEDİM NEDEN DERSİNİZ?

ANAM GÜLLÜ AYŞASININ ÖMRÜ DOLALI
BABAM PATIRIK MUSTAFASI TARİH OLALI.
UZUN YILLAR GEÇTİ AĞABEYİM CELALI
KUCAKLAYAMADIM SARAMADIM NEDEN DERSİNİZ?

MAHALLEMİZ SAKİNLERİNDEN DERTLİ IRAZI,
KARA KEBAN HABBA NENE, TOMBUL KİRAZI,
TİMİNATINI, MANIĞI, KUMKUYU VE HORAZI
HATIRLAYIP SORAMADIM NEDEN DERSİNİZ?

MİLLİYİ, TELLİYİ BULMAK İÇİN HEDİRİ
KELİKLİYİ, ÇARIKLIYI ARADIM DA HIDIRI
KARABAŞI KARAGÖZÜ, PULLULARIN GADİRİ
ÇARŞIMIZDA GÖREMEDİM NEDEN DESİNİZ?

İBİLİĞİ, MEMİLİĞİ, KEL ALİYİ, KÜSKÜSÜ
SÜSLÜYÜ, MUSLUYU, KÖR TAHİRİ, KESKESİ
KEPİCİĞİ, KOKUCUYU İSİM İSİM HERKESİ
ÇİÇEK GİBİ DEREMEDİM NEDEN DERSİNİZ?

FİZİKİ MANADA OLDUKÇA MESAFE ALMIŞ
AİLE PLANINDA NÜFUS HAYLİ AZALMIŞ.
TANIDIĞIM SİMALARDAN PEK AZI KALMIŞ
SELAM ALIP VEREMEDİM NEDEN DERSİNİZ?

YENİ NESİL BENİ YABANCIDAN SAYINCA,
ESKİLERDEN BİRKAÇIYLA GÖRÜŞTÜM ANCA.
ONLAR BENİ BENDE ONLARI TANIMAYINCA
PEK İLİŞKİ KURAMADIM NEDEN DERSİNİZ?

HACI MUSA HENÜZ YAĞIN VARKEN ÇIRADA
İYİ OLUR GELECEĞİ DÜŞÜNÜRSEN ARADA
YÜREĞİME KASAVETLER DOLUŞUNCA ORADA 
DAHA FAZLA DURAMADIM NEDEN DERSİNİZ?

                                         MUSA AKÇAKAYA Ağabeyimizin 17/03/2000 Argıthanı panoram

       

 

 

 

 


           

ARGITHANI YÖRESİNDE KULLANILAN

KELİMELER VE ANLAMLARI

ACIKMAK,midesinin acıkması
AVRAT AĞIZLI karısının sözünden çıkmayan
ALIÇ tarlada kırlık alanlarda sarı kışlık yiyecek
BADILCAN ,patlıcan
BATCASINI YİYESİCE
BÖDÜK,havuç
BÖRCE fasulye
BÖRTÜ BÖCEK ufak defek 
BUHARI, baca
BÜLÜÇ çivciv
CAMIZ manda
ÇEKİŞMEK, sölü kavga
ÇELEN,kamıştan yapılan kapı önü korkuluk
ÇÖLMEK testi in küçüğü
ÇINGAR, kavga cıkarma
ÇULLUK,
DADANMAK,bir yerden devamlı aşırmak
DEŞİLMEK,
DEŞMEK,oymak
DESDİ, toprak kap
DİDEK,
DİNELMEK,ayakda durmak
DİNGİL,
DINMAK,uyumak
DON, iç giyim
ENTERİ,
DÖŞŞEK,
DİBEK
DİNEK
EBİŞMEK, sırtına binmek
EĞSİREN,
FİŞKELE,
FIŞKIRMAK,
FITÇA,
GAFALIK,
GAVETE,
GALGIMAK,
GANCIK,
GAHBE,
GAVUT,
GABAK
Garagra ağrı,
GATIK
GEVEN
GİSİ,
GİDİŞMEK,
GILDIRGIÇ,
GÖPÇÜK,
GUKGU,
GULAKLIK,
GÜNÂŞIK,
GÖÇE,
GÖZER
HELKE,
HOŞAF
IĞRANMAK,
İLİBADA,
ILICA,
IHMAK,
İHSİRAN
İLANA,
IRBIK
IRGALAMAZ,
IĞŞALAMAK,
İSPİRTE,
İSİRAN
İŞGİRLENMEK,
FITCA
KAKIŞLAMAK,
KALBIR
KELİK,
KELİKLİ,
KESEK
KIYNAŞTIRMAK,
KUPA
KÖSÜLMEK,
MATCALI,
MEKKE,
METLEMEK,
MERTEK
MISIR,
MINCIKLAMAK,
YİMETİ,
NAPCAN,
OCUTMAK,
OKLA
OKUNTULU,
OCUTMAK,
ÖKÜZ GÖTÜ,
PASAKLI
PİSİ
PATSE
PEŞKİR,
PETLEMEK,
SITKI SIYRILMASI
SABISI,
SENİT,
SEYİRTMEK,
SICAN,
SIPA
SİNİ
SİLKELEMEK,
SÜMKÜRMEK,
SU BÖREĞİ,
SÜMSÜK,
SÜNTER,
ŞAPLAK,
ŞEPİT,
ŞİRNEMEK,
TAHIN,
TARA
TISMAK,
TİMİNNE
TIZIKMAK,
TOSBAĞA,
URBA,
UYDURMAK,
UÇGUR
ÜLÜK,
VELESBİT,
YAPIŞMAK,
YİMETİ
YUNMAK,
BÖRTÜ BÖCÜ,
ÇILI ÇIRPI,
ÇOLUK ÇOCUK,
ÇÖLMEK,
GAP GACAK,
GEDİK GEME,
GIDIM GIDIM,
INCIK BONCUK,
HADİ GARİ,
KARAKRAAĞRI
KEŞİK KEŞİK,
NURSUZ ÖTE BERİ,
PERTLEK GÖZLÜ,
PILI PIRTI,
SITKIM SIYRILDI,
TENEŞİRE GELESİCE,
ÖLÜ KÖRÜ,
YERE BATASICA,
YETER GARİ,
YUGA
yatcazigelesice

 




AİLE: KURULUŞU-YAPISI VE ARGITHANINDA KÜLTÜR – FOLKLÖR 
1.1.     )  AİLE : Kuruluşu ve Yapısı:                    
                    Bu günkü milletlerde aile , Toplumun bir hücresi olarak düşünülmektedir. Bu Müessesenin önemi toplumdan topluma değişebildiği halde hemen hemen her millette içtimai birimlerin esasını teşkil etmektedir . Memleketten memlekete yapı ve şekil farkları göstermekle beraber aile,toplumdaki temel fonksiyonunu henüz kaybetmemiştir. Bu nedenledir ki  köyde içtimai - iktisadi araştırmalar yapılırken aile monografilerini esas tutmak gerekir.(YASA, 1955,s.126)
                    Argıthanı kasabasının içtimai-iktisadi yapısını anlayabilmek için aileyi esas almak gerekir. Çünkü içtimai ve iktisadi münasebetlerin karakterleri , bir taraftan çevrenin tabi faktörleri , bir taraftan ailenin kuruluş şekilleri , yapıları, diğer taraftan bu birimlerin normal ve anormallik halleri ve nihayet iktisadi birer birlik olarak işleyip işleyememelerine bağlıdır. Bu itibarla köy ailesinin kuruluş safhaları üzerinde birer birer durmak bu topluluğun mahiyetini anlayabilmek şarttır.(YASA ,1955,s.126) 
                    Argıthanı kasabası örf, adet, gelenek ve görenekleri ile Anadolu’da yaşayan kültürün devamıdır. Yirminci yüzyılın geride kalması ile birlikte Türkiye’de görülen modernleşme hareketleri her yerde varlığını sergilemektedir.
                    Bunun yanı sıra Argıthanı kasabası gibi Türkmen geleneklerinin görüldüğü yerlerin bu kültür emperyalizmine karşı direnebildiklerini ve örf , adet, gelenek,görenekleriyle  varlıklarını sürdürdüklerini görebilmekteyiz. Bu nedenle dir' ki toplumun temel taşı ailenin kuruluşunu, yaşayışını incelemek bu araştırmada önemli bir merhaleyi temsil etmektedir.
                    1.1)  Aile Yapısı:
                    Argıthanı’nda aile yapısı ataerkildir. Sıkı ve geleneksel bir aile bağı hakimdir, ailede söz sahibi evin yaşlı erkeğidir. Bu evde bulunan en yaşlı üyeden başlayarak dede,baba şeklinde devam etmektedir. Aile reisinin otoritesi güçlüdür.
Sözü aile içinde büyük önem taşımaktadır. Önemli işlerde ve evlilik gibi durumlarda evin aile reisinin fikri önemlidir.  Ancak bu tür önemli kavramlarda istişarenin önemi de büyüktür.  Hatırı sayılır önemli akrabaların  amca, dayı, gibi kişilerin fikirleri ‘de  önemlidir.
                    Aile yapısında kadın statüsü açısından erkekten sonra gelir. Kadınlar ev işleri, tarla, bahçe işleri , hayvanlarla ve çocuklarıyla ilgilenirler.
                    Aile içinde karar almada görüldüğü gibi erkek egemenliği hakimdir. El öpme, hizmet etme önce erkeklerden başlayarak yapılır. Argıthanı’nda akrabalık ilişkileri önemlidir. Bayram , hasta ziyaretlerinde bu ilişkinin varlığı kuvvetli bir şekilde hissedilmektedir.  Evlilik ilişkilerinde’ de bu akrabalık önemini yine görmekteyiz.  Akrabalar arasında  kız alıp verme konusu aileler içinde önem taşımaktadır. Bunun yanı sıra akrabalar arası dayanışmanın da önemi çok büyüktür.
                    Argıthanı’nda halen geleneklerin , örf ve adetlerin önemli bir şekilde devam ettiği görülmektedir. Bazı adetlere sıkı sıkıya bağlılık devam etmektedir. Argıthanı’nda evlenme yaş oranı çok düşüktür. Özellikle l8 yaş ve altı evlenme yaşını göstermektedir. Argıthanı’nda  evlenmeye büyük önem verilmektedir.
                    1.2) Argıthanı’nda  Görülen Evlenme Şekilleri;                   
1-       Endogamy ( Grup için evlenme)
 
             Evlenecek veya evlendirilecek kişinin kendi gurubu içinde seçilmesidir.    Endogamy kuralına göre bu uygulama belirli  guruplar içinde yapılmaktadır. Örneğin akrabalık,sosyal sınıf, din, kast ve millet bu evlilik biçimiyle gurubun düzenini,prestijini ve statüsünün korunduğu inancı yaygındır.
                    İçten evlenmenin bir önemli görevi de evlenmeler yoluyla iki aile arasında kurulmuş bağları güçlendirmek ve sürekli kılmaktır.  (GÖKÇE,l978,s.7-21)
                    Argıthaı kasabasında bazı ailelerin Endogamy evlilik biçimine önem verdiği görülmektedir. Özellikle mal varlığının parçalanmaması ve aile içinde kalması gb. nedenlerden dolayı bu evlilik biçiminin yapıldığı görülmektedir.
                    2.Exogamy (Grup dışı evlenme);                                                    
                    Endogamy’nin tersine bu evlenme tarzı kişeye grubun içinden değil grubun dışından eş seçme olanağı tanır. Bu durum en basit şekliyle sosyal gruplar arasındaki eş alıp verme sistemiyle açıklanabilir. (GÖKÇE,1978,s.7-21)     
                    3.Monogamy (Tek eşli evlilik) ;
                    Bir kadının bir erkek ve bir erkeğin bir kadınla evlenmesidir. Türkiye’de medeni kanunun kabul edilmesiyle birlikte tek eşle evlilik zorunlu hale gelmiştir. (GÖKÇE,1978,s.7-21)
                    Argıthanı kasabasında tamamiyle yaygın olan ve görülen (istisnalar dışında) tek eşli evlilik hakimdir.
                     4.Polygamy; (Çok eşli evlilik):
                    Bir kadının veya bir erkeğin birden fazla eşe sahip olmasıdır.
                    Yakarıda belirtildiği gibi Argıthanı’nda çok az görülen bir evlenme şeklidir. Burada görülen evlenme şekli ise ;
                    4-a) Polygyny;(Çok kadınla evlilik)                   
                    Bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesiyle görülen evlenme şeklidir.
                    5.Tercihli Evlilikler;
                    Duygusal bağ, romantizm bu evliliklerde geçerli değildir, soyun devamı ailelerin birlikte çıkarlarının korunması bütünlüğün sağlanması gibi özelliklerini içermekte mantıklı kararlara dayanır. Bunlardan Argıthanı kasabasında görülen söz alma, sözleşme ve kardeş çocukları evliliğidir.
                    5.a) Söz alma ve Sözleşme;
                    Aileler arasında karar verilerek yapılan gençlerin söz hakkının olmadığı evlenme şeklidir. Önce nişan yapılarak kıza altın takılır, ondan sonrada düğün yapılır.
                    5.b) Kardeş çocukları evliliği;
                    Yine aileler arasında karar verilerek yapılan evlenme şeklidir. Amca-Teyze,Hala-Dayı çocukları evliliği bu evlilik şekline girmektedir.
                    6.Görücü (Kız isteme) Usulü ile Evlenme;
                    Erkek tarafının karar vermesiyle birlikte düşünülen kızın ailesinden istenmesi ile görülen evlenme şeklidir, Argıthanı kasabasında yaygın olarak görülen evlenme tarzıdır.   
                    7.Anlaşarak Evlenme;
                    Bu genellikle evlenecek çiftlerin kendi aralarında anlaşarak karar vermeleriyle birlikte ailelerinde kabul etmesine dayalı evlenme şeklidir.
                    8.Kız kaçırma;
                    Argıthanı’nda yine yaygın olarak görülen evlenme şeklidir. Bu olay normal aile içinde utanç sayılır. Ama evlenme gerçekleştikten sonra bu olayı kabullenen aile tarafları affetmektedir.
                    Argıthanı’nda bunlardan farklı olarak boşanmış veya eşi ölmüş çocuğu olan dullar arasında evlilikte görülmektedir.
                    1.3.)  Nişan ve Düğün Adetleri ;
                    Argıthanı kasabasında, halkın hemen hemen hepsi birbirini tanımaktadır. Bu durumda kasabadaki kişiler lakap ve isimleriyle birlikte birbirini zikretmektedir. Evlilik için ise oğlan evi aile yapılarını kendilerine uygun olduklarına inandıkları kız için kendi aralarında karar verirler. Bu konuda eskiden aile ne isteyeceklerse kız için oğlana, ne de istenilen kıza istekleri sorulmaz. “Şu kız bize uygun” denilir ve aile kendisi karar verir. Günümüzde ise bunun değişmekte olduğunu görmekteyiz. Artık hem oğlana hem de kıza bu konuda fikirleri sorulmaktadır.
                    1.3.1) Kız İsteme ;
                    Oğlan evi istenilecek kız için karar verdikten sonra oğlan evinden kız evine önce iki kadın gönderilir. Bu giden kadınlar kız evinin hanımlarıyla tanışmıyorlar ise tanışmaya, tanışıyorlar ise oradaki samimiyeti artırmaya giderlerdi. Bu kadınlar öncelikle duyuru yaparlar ve uygunsa o akşam dünür geleceklerini bildirirler. Kızın annesi eğer varsa evde ebe-dedeye sorar yoksa kızın babasına sormak için izin ister,kız evi bu arada araştırma yapar, yakın komşulara oğlan ve ailesi sorulur. Bu konuda oğlan evi cevap alıncaya kadar iki üç gün kız evine gider. Eğer kız evinin cevabı olumsuz ise siz nasibinizi başka yerde arayın bizim kızımız olmaz denir. Eğer cevap olumlu ise “Bu iş tamam” denilir. Kasabada eskiden dünür gelen kişilere çay ikramıda yapılmazken, günümüzde şimdi kolonyanın tutulduğu ve çay ikramının yapıldığı görülmektedir. Ayrıca önemli diğer bir unsurda bu konuda sadece çay ikramının yapılmasıdır. Kasabada kahve ikramı yapılmamaktadır. Bunun yanına da gelen dünürcü kadınların ayakkabıları kızı vermek istemezse düz çevrilmez, eğer kız verilmek istenirse ayakkabılar düz çevrilir.
                    1.3.2) Yumurta yeme (Çay İçme);
                    Kız evi kızı vermek istiyorsa, oğlan evine haber verir. Oğlan evi o akşam kız evine gelir, önce çay içilir, ertesi akşam yine kız evine gidilir. Kasabada buna yumurta yeme yada helva yeme denilmektedir. Eskiden kızın kaynanası (Dizlik) denilen bele bağlanan önlük takılır. İçine pirinç, yumurta, et konur kız evine gidermiş. Şeker ve çayı yine oğlan evi götürür. Kızın ve oğlanın adı belli olur, kızın verildiği böylece halka duyurulur. Günümüzde “Yumurta yeme” adetinin kalktığı görülmekte bu adet ise “Çay içme” olarak anılmaktadır. Şekeri- çayı ve pastayı yine oğlan evi götürmektedir.
                   “Çay içme”de kıza kaç altın takılacağı konuşulur ve diğer gerekli kıyafetler ve benzeri şeyler açıklanır. Akşam “ çay içme”  de kız evi ve oğlan evi en yakın akraba ve arkadaşlarını çağırırlar, oğlan evi kız evine giderek orada yemek yenir çay içilir. Günümüzde ise bu çay pasta ikramına dönüşmektedir.
                    l.2.3.) Şerbet (Nişan Töreni);
                    Aradan bir hafta geçince “şerbet” içilir. Eskiden at arabasıyla , günümüzde motor veya taksilerle “ kayıt” gönderilir. Oğlan evinden kız evine kayıtta  un,bulgur,düğü,pirinç,üzüm,kayısı,lahana, yaprak, sıvı yağ,helva,gönderilir. Pişirilecek yemekler için oğlan evi aşçı kadına da kendisi tutar. O gün gerekli hazırlıklar yapılmaya başlanır. Ertesi gün ise kız evi yakın akraba ve komşuları çağırarak “yufka” yaparlar. Köy dilinde “ Şepit Ekmek” bu gün köyde hem oğlan evinin hem de kız evinin düğüne davet etmek istediklerini çağırmak için iki kız okuyucu çıkar, bu okuyucular mahalle mahalle ve kapı kapı dolaşarak “annemin selamı var yarın öğle şerbete” diyerek çağrılan kişilere haber verirler. Okuyuculara eskiden sadece bir veya iki yumurta verilirmiş. Ama günümüzde yumurta yada para verilmektedir. Okuyucular köyün geleneksel kıyafetlerini giyerek, anlı altın,askı takınırlar o gün kız evinde yemekler verilmeye, su börekleri yapılmaya başlar. Düğün yemekleri ertesi gün kız evinin akrabaları kız evine , oğlan evinin akrabaları oğlan evine toplanır ve oğlan evi topluca kız evine gider. Burada herkes karışık yemek yerler kasabada kadınlar arasında görülen ilginç ve çok yaygın adetlerden birisi de “çorap dağıtma” adetidir. Renkli yünlerden örülen ve şekerpare , tarakçın, karanfilli, sandıklı, bedesten göbeği, halı göbeği, şampi, hakirhikir vb. gibi çoraplar kız evi tarafından oğlan evine, 50 ila 100 adet arası bu çoraplar dağıtılır. Olan evi ise kıza kadife takım, çember, çamaşır getirerek kıza giydirirler. Bir odanın içerisinde kız ortada durur ve getirilen altınlar sırasıyla takılır. Küpe, bilezik, yüzük,saat, gerdanlık yada beşibiryerde takılır. Kişilerin bütçesine göre altın çok yada az takıldığı görülmektedir. Cumhuriyet altınıda buna göre 5-7-9 (tekli sayılar olmak üzere) takıldığı görülmektedir. Bundan sonra ise damat edilen kişilerde kıza para veya altın takar. 
                    Daha sonra gelin kız kızlar içine oynamaya götürülür, oğlan evinin hanımlarıyla tek tek kaşık oyunu oynar.  Oynama bitince kızdan altınlar ve paralar toplanır. Gece 24-01 e kadar eğlenceler devam eder. Bu arada davetli kişiler dağılmaya başlar, kızın ise kız arkadaşları ve yakın akrabaları kızın evinde gece kalırlar. O gece damat “çerez” getirerek kızla konuşmaya gelir. Damada yemek ve çay ikram edilir. Kızlar daha sonra yine eğlenceye devam ederler .Ve  sabaha kadar uyumazlar . Çember çekmece gibi oyunlar oynanır uyuyan kızların yüzüne ise boya sürülür.
1.2.1)         Oğlana Yüzük Takma
                    Bundan 5-6 gün sonra kız evi damada takım elbise , kravat , gömlek , çorap ,ayakkabı , kaynanaya , ve diğer yakınlara yelek, süveter , patik , çember , gömlek Götürür O gün kız evi çok yakın akraba ve komşuları olur gidecek olan davetlilerin hepsi baklava hazırlar ve oğlan evine topluca gidilir damada getirilen kıyafetler giydirilir yüzük yada altın kolye takılır damat herkesin elini öper ve gider Damat o akşam yine kız evine giderek  “ Kızla görüşür yine damada çay ve yemek ikram edilir o akşam oğlan evi kız evinden gelenlere tülü hediye eder ve sonra herkes evine döner.
1.3.5)         Söz Alma
                    Aradan bir müddet geçtikten sonra oğlan evi  kız evine söz almaya gider. Baklava yapılır Kız evi de  yine yemek hazırlar “ Oğlan evi biz sözümüzü almaya geldik” der. Ne kadar giysi yapılacağı sorulur, genelde 15 – 20 takım kadife , mecidiye midani , gutmi , hurşidiye, (allı morlu midani) yapılmaktadır. Böylece kız evi ile düğün tarihi belirlenir ve düğün hazırlıklarına başlanır.                   
                    Bu arada yapılacak elbiseler köyde dikiş diken kadınlara diktirilir. Kız evine göstermeye gidilir. Kız evi gelenler çorap , çember veya tülü örter.
                    l.3.6.) Baş bozma;
                    Dügün tarihi genellikle ya gelin pazara yada perşembeye çıkılacak şekilde ayarlanır. Eğer düğün pazara çıkacak şekilde ayarlanırsa ondan bir önceki haftanın Pazar günü “Baş bozma” yapılır.
    Bunun için üç gün önceden yani perşembe günü yine oğlan evinden kız evine “Kayıt”gider.  Cuma yufka yapılır, cumartesi yemek hazırlanır, okuyucular yine köyün geleneksel kıyafetleriyle düzülür. Geleneksel kıyafetlere başa takılan anlı altın,askı eskiden beri önemsenmiştir. Anlı altın askıda 20 tane askı altın, 40-50 tane anlı altın olur, 5-6 tane renkli kıvrak sarılır, ve en sonunda allı , yeşilli pullu örtülür. Pazar günü baş bozma yapılır, yine oğlan evi , oğlan evinde, kız evi kız evinde toplanır. Sinilerin içine dikilmiş elbiseler 2-3 siniye konulur, en altlarına da  bisküvi ve şeker konur. Elbiselerin üstüne yeşilli , allı pullu örtülür, iki çarşafa “ Ak dürü” konur, (çarşaf, havlu,çamaşır,tülü ) 50 oyalı çemberde başka bir bohçaya sarılır. Oğlan evinin kadınları bunları başlarının üzerine alarak mahallelerden gezerek kız evine o gün gündüz gider, sonra kız evinin bahçesine ya da avlusuna bir ip çekilerek getirilenler gösterilir. Önce dikilen kıyafetler serilir, bunlar alınır ak dürü serilir, bunlar alınır “Yol” denilen 8-10 top mecidiye, midani, gutmi serilir.”Kadınlar kendi aralarında “A şu kadar yol vermiş” derler. Bunlar toplanır sonra gelin kızı getirir ortaya korlar başına kına koyarlar kına yakıldıktan sonra “ Bozuk para” bastırırlar. 
                    Ocakda mercimek aşı
                    İçinde kaynaşır taşı
                    Atladı çıktı eşiği
                    Sofrada kaldı kaşığı
                    Hay evlerin yakışığı
                    Kal evimiz kal
 
                    Kıcılar kavak kıcılar
                    İşte geldi kınacılar
                    Gelmez olsun can alıcılar
                    Kal evimiz kal                   
               ----------x----------x------------
                    Aman mor ceplerin düğmeleri düz değil
                    Senin alacağın çakır ela gözlü kız değil
                    Amanda dolaştım dağlarda kar bulamadım
                    O yar bana yanarmış ben bilemedim
                    İkide bülbül bir dala konar mı
                    Gel buraya gel
                    Bülbülün konduğu dallar solar mı
                    Konar mı aman aslanım sürmelim
                    Koyda gel aman
           
                    Herkes sevdiğine böyle yanar mı
                    Aman yanar mı aman aman ben dayanamam
                    Pekte küçücüksün  hiç inanamam
                    Serenler serenler yüksek serenler
                    Anam ölürüm ayrılamam aman aman
                    Ben dayanamam
                    Pekte küçücüksün hiç inanamam
                    Herkes sevdiğine böyle yanarmı
                   
                    Diye türküler söylenir.
                     Kızın başına tülbent sarılır, köy diliyle çeki çekilir, sonra “ak çember” örtülür , kızın başının üstüne oğlan tarafı 15-20 çember atar. Sonra kızın bir yakını  bacısı gelir, kızı eve götürür.
                    Sonra kadınlar yemek yerler, o gün yine tefçi tutulur. Akşama doğru ise herkes dağılır. Köyde görülen önemli bir adet ise “Armağan götürmek” tir. Yerleşmiş adetlerden olan armağan baş bozmada , güvede, askere uğurlamada , sünnet düğünlerinde hep götürülür. Armağan olarak  şeker, fıstık, bisküvi, gofret, nohut, fasulye, mercimek, pirinç koyulur. Kasabada pek çok kişi tarafından bu adet kaldırılmak istenmektedir. Belediye tarafından yasak edilen, adetler arasında yer almaktadır.
                    O akşam kız evinde yine yakın akraba , komşu ve arkadaşlar toplanır. Hem gündüz hem de gece gelin olacak kız sokak kapısının önünde  gelenlere hoş geldiniz der, gidenlere de kucaklaşılarak güle güle der. Tefçi eşliğinden oynar, günümüzde teyple de oynanmaktadır. Şu türküler eşliğinden oynanır;
                    Kozan dağı çatal matal
                    Arasında aslan yatar
                    Bir yiğide bir gelin yeter
                    İki olursa derdi artar
 
                       Emmiler türküsü;
                    Emmiler emmiler hey aman
                    Türkmen emmiler
                    Uzun uzun entariler
                    Salma yenliler
                    Bir araya gelmişte
                    Çifte benliler
                    Ne diyeyim ağlayayım
                    Karaları bağlayayım
                    Kaderim de böyleymiş
                    Bir oğlum olsada versem hocaya
                    Okuya okuya çıksa da heceye
                    Türküler böyle söylenerek  oyunlar oynanır.
                    Kızlar o akşam kız evinde kalırlar, damat yine çerez getirir, yemek yer ve gider. Kızlar sabaha kadar eğlenirler.
                    O hafta içi kız tarafı yastık , yorgan içini yünle doldurarak hazırlık yapmaya başlar.               
                    1.3.7.) Örtü Döşek;                    
                    O hafta Cuma günü ikindi vakti “ Örtü döşek” yapılır, Oğlan evi yine kız tarafına gider. Kız evinde ise kız kendi arkadaşlarını toplar, ikili olurlar en arkaya gelin olacak kız görümcesi veya en yakın ardaklarından biriyle tutuşarak sıra olurlar. En arkaya o gün damat ve arkadaşı ile durur, böylece mahalle mahalle gezerek köyü dolaşırlar. Ayrıca yeni gelin olmuş kızlarda  görmeye giderler. O gün hüyük camii etrafından bir yada üç kere gelin kız ve damat üç İhlas bir Fatiha okuyarak dolaşırlar. Ba adetde “ Çocukları olsun” diye yapılmaktadır.
                    Eskiden kızla 4 hafta 10 gün bile gezerken, günümüzde iki gün olmuştur. Baş gezen kızlar en sonunda ya kız evinde yada kızın akrabalarının birinin evinde yemek yerler, yemek esnasında tuzlu sütlünün içine boncuk atılır, kimin kaşığına gelirse o evden birinin oğluyla evlenecek diye eğlenilir.
                    Bu arada kız evinde “Örtü döşek” için gelenler içinde yine tefçi tutulur, oynanır ve sonra şerbet dağıtılır. Şerbet alanlar tepsiye bozuk para koyarlar, sonra yine dağılırlar.
                    1.3.8) Güve;
                    Bir gün sonra yani Cumartesi günü “Güve” yapılır. Güve günü ise oğlan evi davetli olur. Kurban kesilir yemek yapılır yemekten sonra mevlit okunur, şerbet içilir, kız evi oğlan evine dürü yollar 10-15 çorap, süveter ,gömlek, elbise gönderilir. İki kişi götürür oraya bırakır, o iki kişiye yemek konur. Çember verilir, sonar o iki kişi eve dönerken güve günü baş gezen kızlar oğlan evinde oynayan erkek deli kanlılara bakmaya gider.
           Cuma gününden itibaren davulcu tutulur, oğlan evinin önünde sabahtan başlayarak gece geç saatlere kadar davul çalar, gençler oyan ve eğlenirler. Oğlan evinde verilen yemek esnasında damada para, altın takılır. Baş kızı ile birlikte gelen gelin kız oğlan evinin yakınında bir komşu evine girer, orada bekler. Günümüzde ise oğlan evine de girilebiliyor. Oğlana takılan para, altın , takılar üstünde iken kızla birlikte fotoğraf çektirirler, kız da damada hediye olarak saat , altın yada para takar.( Eskiden damat önde, çalgıcılar ve delikanlılar arkada kasabayı dolaşırlarmış). Daha sonra damat oynar ve sonra dağılırlar, davulcular ceketini ona verir akşam yeniden çalmaya başlar, damat güve günü yemek ten sonra hoca dua okur ve ceketi giydirilir. Damat tıraşı ise güve günü sabah yapılır.
                    1.3.9) Kına Gecesi;
                    Güve gününün gecesi “ Kına gecesi” dir. Oğlan evinde toplanan yakın akraba ve komşular, toplanarak kız evine giderler. Giderken kız evine bir mahalleden gidilirse dönüş aynı mahalleden dönülmez.”Gittiği gibi gelmesin diye” kız evine kadınlarla birlikte bir iki erkek “löküs” denilen tüplü ışık tutarlar. Kaynananın arkasında halı veya dokuma heybe içinde kına ve gelinin ayakkabısı bulunur.
        Oraya varılınca kızın eline kına yakılır, başına al örtülür, başına bir takke geçirilir, bunun üstüne mum yakılarak maniler söylenir. Kına yakıldıktan sonra kaynana gelini kaldırır. Kendi yerine oturtur, “ Benim gibi oturup kalsın” diye . Kaynana geline gelinlik ayakkabısını giydirir, gelinin ayağından çıkan ayakkabıları alır, gider orada biraz oynanır. Gelin kıza kına yakılırken şu okşama türküsü söylenir;
                    Sekiz beyle çıktım bir beye
                    Silkeledim girdim bir bağa
                    Adını sevdiğim Osman ağa
                    Onlar üç kardeştir üçü bir gezer
                    Üçüncü içinde sevdiğim bir geçer
                     
                                  Dolaştım dağları kar bulamadım
                                  Kendime münasip yar bulamadım
                                  Oluk oluk sular olup akamadım
                                  Güvercin olup dam başına çıkamadım
                                  Altın takıp yar yüzüne bakamadım
                
                    Elli değil atmış değil yüz değil
                    Her cepkenin düğmeleri düz değil
                    Benim alacağım kömür ela gözlü kız değil
                    Dolaştım dağları kar bulamadım
                    Kendime münasip yar bulamadım
                    Oğlan evi kız evinden ayrılır, gençler bazı geleneksel deve oğlan, efe gibi oyunlar oynar, on ikiye kadar eğlence devam eder, isteyen içkili eğlencede düzenler. On ikiden sonra ıslık çalarak damat oturtulur, sağ elinin iki parmağına kına yakılır. Kınayı damadın yakın arkadaşlarından biri yakar. Damada kına yakarken arkadaşları iğne batırır, sonra kına sağanı saklanır ve damattan para istenir. Damada kına yakılırken okşama türküsü söylenir, kınadan sonra gençlere yemek verilir, sonra damat bir yakınının evine uyamaya gider.
 
                    1.3.10)Düğün Günü;
                    Pazar günü sabah erkenden hazırlıklara başlanır, eskiden oğlan evin dede kuşluk vakti 1-2 kişi gidip bir berberin kapısında çalgı çalarak çağırır ve sonra o berberi oğlan evine getirirlermiş. Oğlanın babası , yakınları ve damat tıraş olurmuş, sonra oradakilere ve berbere yemek verilirmiş, Günümüzde ise damat tıraşı güveyi günü yapılmakta ve berber eve getirilmemektedir. Günümüzde gelinlikte değişmiştir. Eskiden köye özgü geleneksel gelin kıyafeti giydirilirken “ Al duvak” günümüzde beyaz gelinlik giydirilmektedir. Esi adetlere göre oğlan evinden bir iki kadın kız evine gelin düzmeye gider, kıza önce abdest aldırırlar mecidiye şalvar, gutmi entari giydirilir. Başına “ağda kutusu” denilen bir nevi başlık ,  alnı altın, askı takılır. Rengarenk kıvrak sarılır, boncuk örme, çiçeklerler süslenir. Üstü nede allı bir pullu örtülür ve en sonunda da kızın babası etrafında dolaşarak salat-ı şerife okur ve kaftan giydirir. Oğlan evinde ise at arabası üzeri kapatılır, süslenir, atların kuyrukları bağlanır, mavi boncuklarla süslenir, Kongurdak “Zil” takılır, davetliler oğlanın yakınları “ Şeker heybesi” denilen Argıthanı’nın el dokuması olan heybelere şeker, kuruyemiş doldururlar bunlar gelin alındıktan sonra mahallelerde gezilirken sokaktaki insanlara atmak için yapılır. Damadın birkaç yakını hazırlanan gelin arabasına diğerleri de at arabalarına binerler. Davulcular ise başka bir arabaya bindirilir ve önde giderler. Mahallelerde gençler, çocuklar gelin arabasının tekerlerini sökmeye çalışırlar, “yigitler akçesi” denilen bahşişi almaya çalışırlar. Böylece oğlan evi, kız evine davullar çalarak mahalle mahalle gezerek gelin almaya giderler.    
                  
                    Kız evinde ise gelinliği düzülmüş gelin kızın cebine kızın yakınları ve komşular, yaşlılar ve köy halkı para dökerler. Oğlan evi gelince damadın babası ve yakınlarında girerek kızın cebine para dökerler, sonra gelini almak için kızın babası veya evin en büyük reisinden müsaade ister. Damadın babası veya bir yakını gelin kızın koluna girerek onu dışarıya çıkartır, elinden tutarak gelin arabanın yanına gelince gelinin kardeşi veya yeğeni yere eğilir, gelin onun sırtına basarak arabaya biner, yada sandalye konur gelini arabada damadın iki yakını arasında bir yastık üzerine oturtulur, oğlan tarafı gelin arabaya bineceğinde bir imam tarafından dua yapılır, Gelin arabaya binince,bolca getirdikleri şekerlerden, bozuk paralardan atarlar. mahallerden geçerken şeker atarak oğlan evine dönülür.
                    Kasabada eskidende günümüzde’ de kızın çeyizi evleneceği Pazar günü oğlan evine götürülür. Bu eşyalardan küçük çocuklar yastık kapmaya çalışırlar ve damattan bahşiş isterler. Gelin arabası da oğlan evine yaklaşınca durur, “Atlar çekmiyor” diyerek kaynanadan bahşiş alınır.  Gelin eve gelince kaynata tarafından indirilir. Damatta kapıda bekler pullu mendille şeker atar.
       Günümüzde ise oğlan evinden hazırlanan bir araba kız evine gider, gelin kız alınarak Ilgın yada Akşehir’de bir kuaföre gelin başı düzdürülmeye gidilir. Kızın eşyaları ise oğlan evinden tutulan motorlara yüklenir kızlar motorlara binerek eşyaları tutar sonra mahalle mahalle gezerek türküler söyleyerek oğlan evine gidilir. Orada geline verilecek iki odaya eşyalar yerleştirilir ve kız evi geri döner, oğlanın yakınları hepsi tutar, yine mahallelerde şeker atmak için şeker alınır, bir motor arabasına da davulcular biner onlar önde davul çalarak gelin almaya gidilir. Kız evinde ise beyaz gelinliğini giymiş kıza yine para dökmeye gelinir. Kızın babası beline kırmızı şerit bağlar oğlan evi gelince başta damadın babası ve yakınları içeri girerek kıza para dökerler. Kızın babasından müsaade istenir, müsaade alınınca kaynata ve bir yakını gelinin koluna girerek, duvağı kapatılır, gelin arabasına bindirilmeden önce davullar susturulur ve bir hoca tarafından dua okunur. Dua bitince davullar çalmaya başlar. Gelin arabaya bindirilir ve mahallelerde gezerek oğlan evine dönülür. Bu arada bir araba gelin arabaya binince damada müjde vermek için süratle oğlan evine gider. Mahallelerde gençler, çocuklar gelin arabasının önünü keserek kaynatadan bahşiş almaya çalışır. Mahallelerde yine şeker atılır oğlan evine böylece dönülür.
                    Gelin arabası gelince damat çıkar taksinin kapısı açılmaz , damattan para istenir. Damat parayı verince taksinin kapısı açılır, damat gelini çıkarır damat ve gelin şeritlerle sıkıca bağlanmaya çalışılır. Gelin önce bir saçtan geçirilir “ evi sıcak olsun diye” koyun postu üzerine bastırılır “koyun gibi,melek gibi” olsun diye, yufkaya tereyağı sürülür geline verilir gelin bunu önce sağ tarafından , sonra sol tarafından arkaya atar “ gelin yağ gibi olsun” diye,  yumurtayı  duvara çarparlar “o eve sahip olsun, gelin eve iyi sarılsın” diye , buğday atılır “gelin eve bereket getirsin” diye, en sonunda eline testi verilir, kapıdan içeri sokulur.
                    Gelinle damat bir odaya girer, damat gelinin duanı açar hediyesine takar, bu arada odanın kapısı bir kadın tarafından tutulur. Gelinle damadı dışarı çıkarmaz damattan bahşiş ister. Sonra gelinle damat dışarı çıkar birlikte fotoğraf çektirdikten sonra damat gider ve akşama kadar sadıç ile gezer gelin ise ev kapısının önünde biraz bekletilir, yakınları ve komşuları hoş geldin hayırlı olsun der,geline sarılırlar ve geline okşama türküsü söylenir.
                    Geline bakın geline
                    Al gına yakın eline
                    Gelin ince beline
                    Sen gel menekşeli gelin
 
                    Bir gelin hanaydan iner
                    Elinde bal mumu yanar
                    Gelin gelin allı gelin           
                    Sen gel menekşeli gelin
                                     
                    Menekşesi biçim biçim
                    Hep çektiğim bir yar için
                    Ben ağlarım için için
                    Sen gel menekşeli gelin                   
    
                   Eskiden Şeker atanlara daha sonra yemek verilirdi bu günümüzde kalkmıştır. 
                    Bu arada Kaynana, kaynata kız evine “sağ salim geldi” diye çay içmeye giderler. 
                    Akşamda kız evinde 10-15 kişilik bir grup oğlan evine baklava getirir, oğlan evine burada bu gelenlere yemek hazırlar hepsine kaynana tarafından çember verilir . 
                    Akşam ise eskiden gelin ve damada abdest aldırılır ve onların odasının önünde dini nikah kıyılırken günümüzde dini nikah daha önceden kıyılmaktadır. Gelin ile damadın yataklarından kadınlar tarafından çocuk yuvarlanır “çocukları olsun” diye. 
                    Sonra damadı ve gelini odaya bir kadın koyar onları orda yalnız bırakarak çıkar gelin damat ile konuşmaz , damat ise ona hediye vererek güldürmeye ve konuşmaya çalışır.  
                    1.3.11 ) Erte Günü ; 
                    Ertesi günü sabah namazı ile birlikte kalkılır, gelin kaynanası  ve kaynatasına abdest suyu döker  ellerini öper gelin kaynanasına ,  kaynatasına , çelebisine, eltisine  ve diğer yakınlarına getirdiği hediyeleri verir. Ellerini öper onlarda geline para çevirirler.
                    Daha sonra gelin erte (yüz görünümü) için hazırlanır, daha sonra erte için avluda yüksek bir yere çıkarılır. Komşular o sabah geline bakmaya gelir ve yeniden “Hoş geldin “denir.  Tefçi tutulur ve biraz oynanır. Gelin oynayanlara para çevirir şeker atılır, böylece düğün merasimi biter.
                    Kız evi ise aynı gün oğlan evine gelerek ziyarette bulunurlar,  akşamları ise gelin ve damat hediyeler vermek üzere yakınları ve akrabaları ziyaret etmeye başlar ve her gittikleri yerde kendilerine yemek verilir. El öperler, eli öpülenlerde para çevirir. Gelin üç yada beş günlük iken damat ve gelin kız evine gider, anne ve babalarının elini öperler, orada yemek yerler. Gelin 40 günlük oluncaya kadar sokak kapısından çıkmaz  iken bu adette günümüzde değişmiştir. Kırkıncı gün gelinin anne ve babası gelini ve ailesini yani anne ve babası dünürlerini yemeğe davet ederler. Gelin, damat ve yakınları o akşam yemeğe giderler. Gelin ise o geceden itibaren anne evinde üç gün kalır. Damat ve yakınları geri dönerler. Damada o gün yün çorap hediye edilir, damat o çorabı kız evinde bırakır. Diğer yakınlarına da çorap , çember hediye edilir. Annesini evinde  kalan gelini akarabaları davet eder. Bu üçüncü günden sonra kızın annesi yakınları bir armağan hazırlar damadın da çorabını üzerine koyarak oğlan evine ziyarete giderler, yemek yenir ve oradan ayrılınır, böylece de düğün sonrası gelmelerde bitmiş olur. 
                    1.4.)  Köy Toplumu ve Evlenme Olayı; 
                    Evlenmenin tamamlanabilmesi için yerine getirilmesi için bütün törenler yalnız evlenecek iki gencin ve akrabaları ile ailelerini ilgilendirmekle kalmamış, cereyan eden olaylar , hakkında köy halkı da uyarıda bulunmuştur. Köy toplumu yeni kurulmakta olan aileyi başından sonuna kadar takip etmiş, kurulduktan sonra yeni aile birliği hakkında hüküm de vermişledir. (YASA ,l955,s.137-138)
                    “İkisi bir birine uygundu” “daha iyisini mi bulacaktı” gibi sözler söylendiği gibi, “Yazık oldu onun dengi değildi” gibi olumsuz sözlerde sarf edilmektedir. 
                    1.5.)  Kasabada Aile ve Akrabalık: 
                    Bir köy ailesinin kuruluşundan itibaren göz önünde tutulan ille konu akrabalıktır . Bundan sonra komşular ve köyde bulunan topluluk önemlidir. Bunun için bir köy monografisinin de akrabalık münasebetleri önemli bir rol oynamakta ve köyde meydana gelen hareketlilikte bu faktör esas alınmaktadır.  
                    Argıthanı kasabasında yaşayan kişilere baktığımızda kasaba nüfusunun 5000 bin civarı olması bir yana; kişilerin hemen hemen hepsinin kan bağı yada evlenme yoluyla bir birleriyle akraba olduğu görülmektedir. 
                    Akrabalık münasebetleri bir köy topluluğu için çok önemli bir rol oynamaktadır. Ancak değişen sosyo-kültürel yapı ile birlikte bu akrabalık münasebetlerinin zayıfladığı da gözle görülmektedir.
                    Özellikle günümüzde yetişmekte olan genç kuşağın yetişme tarzı farklılıkları ve kasaba dışında eğitim görmeleri sebebiyle kasabadaki sosyo-kültürel yapıdan daha kopuk bir yaşam tarzı sergilemektedirler. Bunun yanında İbrahim Yasanın da belirtmiş olduğu gibi “ Soyadı Kanunu” ile birlikte aynı soydan oldukları halde bir çok kimsenin ayrı ayrı soyadı almış olmaları eskiden soy zümreleri arasında görülen yardımlaşmanın günümüze kadar zayıflayarak gelmesine sebep olmuştur.                 
                    1.5.1)  Akraba İçinden ve Dışından Evlenmeler: 
                    Argıthanı Kasabasında ailelerin birbirine uzaktan da olsa akraba olmaları yakın akraba evliliklerinin yapılmasında da etkili olmuştur Burada dayı-hala , amca-teyze kızları veya oğulları ile evlenmelere oldukça sık rastlanmaktadır. Bununla beraber her toplulukta olduğu gibi Argıthanı kasabasında “çok yakın “ akrabalarla evlenmek yasaktır. Mesela hiç kimsenin ablasının kızıyla (yeğeniyle ) yada amca, dayısı ile evlenmesine izin verilmemektedir.
                    Akraba grubu içindeki evlenmelerin başlıca sebebi, oğlan veya kızın “soy ve soyunun” belli olması; oğlan veya kızın  yakinen tanıyor olması, başkalarıyla evlenmelerde bu hususun incelenmesinin yer almasıdır. İkinci sebebe ise burada, aile de malın parçalanmamasına ve de başkalarına intikal etmesine engel olmaktır. Üçüncü amaç gittikçe zayıflayan bir sebebe akrabalar arasında mevcut olan işbirliği ve yardımlaşma geleneğinin devam etmesini sağlamaktır.  
                    1.5.2. )  Kasaba İçinden ve Kasaba Dışından Evlenmeler:                  
                    Bir yerleşim yerinde dışla münasebet arttıkça sosyo-kültürel yapıda da meydana gelen değişmeler aile yapısını da oldukça önemli bir tarzda etkilemiştir. Özellikle yeni yetişen genç kuşağı modern hayatın etkisi ile birlikte, kasaba dışında eğitim görmesi evlenme konusunda kasaba dışı evliliklerin yapılmasında bir artışa neden olmuştur, ancak bunun yanında çok önemli diğer bir faktörde kasabada yaşayan dul erkelerin daha kolay bir şekilde evlenmeleri için fakir diğer komşu dul kadın veya kız getirmektedir.
                    Ancak kasaba dışı evliliklerde erkeklerde yaşanan bu kolaylık kadınlar için pek de geçerli değildir. Kasabanın görünümü ve sosyo-kültürel yapısını komşu köylere nazaran gelişmiş olması bu köylere kız verme hususunda çekingen davranmalarına sebep olmaktadır.
                    Bunun yanında anlaşarak evlenmelerde kasaba dışından özellikle ilçelerden ya da diğer illerden taraf seçilmesi değişen yapıyı bize göstermektedir. 
                    1.6.)  Ailenin Parçalanması: 
                    Evlenme ile meydana gelen birlik ilk çocuğun doğması ile aile dediğimiz müesseseye münkalib olur ve çocuğun yetişmesi için bu müessesenin devamı gerekir. Aile müessesesinin yaşaya bilmesi ve çözülüp dağılmaması için bazı şartlar yerine getirilmesi icap eder. Bu şartlardan bir veya bir kaçı yerine getirilmeyecek olursa ailenin düzeni bozulur. Geçimsizlik denen “Hır-Gür” başlar neticede müessesede parçalanarak çözülür.
                    Aile geçimsizliklerinin sebebi en önemsiz bir mesele olabileceği gibi çok girift bir meselede olabilir. Mesela, gelin kaynana anlaşmazlığı , sinir bozucu karı koca dırıltıları ile iktisadi zaruretlerin sebep olduğu geçimsizlikler arasında sosyo- psikolojik bakımlardan sadece bir şiddet farkı vardır.(YASA, l996,s.l55)
                    Değişen sosyo-ekonomik şartlarlar birlikte ailede de bazı unsurların değiştiğini görmekteyiz. Özelliklede eskiye oranla sosyal kontrolün azalması veya yasal prosedürlerin devreye girmesiyle birlikte iç ilişkilerde farklılaşmalar olmuştur. Boşanmada aile konusunda en öneli faktörlerden birisidir.
                    Argıthanı kasabasında ailenin iki şekilde parçalandığını söyleye biliriz.
1-       Ölüm gibi aile fertlerinin elinde olmayan sebeplerden dolayı meydana gelen parçalanma.
2-       Aile fertlerinin kendisinden kaynaklanan parçalanma. 
                    Bizi ilgilendiren 2. Madde bakarsak Argıthanı kasabasında da aile içinde yaşanan ufak tefek geçimsizlikler hiçbir zaman tamamen ailenin parçalanmamasına sebep olmamaktadır. Ailenin parçalanmasına sebep olan faktörlere baktığımızda ilk sırada ekonomik yetersizlik ve geçimsizliği görmekteyiz. Son 2-3 yıla baktığımızda iklim şartları ile birlikte kurak bir mevsimin yaşanması, ekonomik kriz gibi etkilerden dolayı ortaya çıkan işsizliğin olumsuz yönde aileyi etkilemektedir. Özellikle asgari ücretle çalışan zorda kalan kişilerin işten çıkarılması ile birlikte yeniden geniş ailenin içine girmeleri geçimsizliğin başlamasına sebep olmakta bu da ailenin parçalanmasına kadar gidebilmektedir.
                    Kasabada itaatsizlik ve ahlaksızlık olarak nitelendirilen hareketlerden dolayı parçalanan aile sayısı  çok olmamakla birlikte görülen sebepler  arasındadır.Duygusal uyumsuzlukta son zamanlarda sık karşılaşılan faktörlerden birini oluşturmaktadır.
                    Kasabada ölüm ya da boşanma sebebiyle parçalanan ailenin yeniden kurulabildiği görülmektedir. Nitekim özellikle erkeklerin çok yaşlı değilse de  tekrar evlenmekte zorluk çekmediği , kadınlara gelince, emekli maaşı alan dul kadınlar  evlenmemekte, maaşı olmayanlar ise çocuklarının yanında kalmaktadır.
                    Sonuç olarak, çok az görülen kız ve evli kadın (1-2 tane) kaçırma vakaları, boşanma ve ayrılmalar bir tarafa bırakılacak olursa  kasabada aile yapısının korunduğu görülebilir.  Kasabada geniş aile oranı daha fazladır, aile bireyleri çok dağılmamış olup, saygı son derece önelidir. Aile büyüklerine saygıda kusur edilmediği görülür. 
                    1.7)  Doğum Adetleri : 
                    Çocuk doğduğu zaman yemek tuzu ve kına karıştırılır, çocuğun başına , kollarının altına  ve bacaklarına sürülür. Bu da “Çocuk kokmasın” diye yapılmaktadır. Söz konusu çocuk doğduğunda pirinç yada yoğurt çorbası yaparak yada armağanla gidilerek “Çocuğun yaşı uzun olsun, Güle güle büyüt” temennisinde bulunulur.  Altın veya para takılır, bu gelen kişilere çay ikram edilir. Çocuk kırk günlük olunca 40 tane taş anne için, 40 tane taş çocuk için toplanır. İkisinin de  içlerine birer tane altın yada gümüş atılır, bu taşlar iki ayrı kaba konur. Çocuk ve anne birbirinden ayrılır 40 taş annenin suyuna , 40 taş çocuğun suyuna konur ve ikisi de ayrı ayrı banyo yaptırılır.
                    Bundan sonra çocuğu annesi kendi annesinin evine götürür. Burada çocuğa hediye verilir, altın takılır, bundan sonra çocuk hangi yakın akrabanın evine giderse orada çocuğa sıçanlık verilir. “Çorap, bebek takımı,battaniye” gibi. Bu iki üç ay devam eder. Çocuk 3-5 aylık olunca yeniden “Kırk çıkarılır”. Okuyucu çıkar, yemek yapılır. Kız tarafı, kız tarafını ,oğlan tarafı oğlan tarafını toplar, kız tarafı topluca oğlan tarafına gider. Hediyeler götürülür, para ve altın takılır,hediye olarak getirilen battaniye, yorgan, bebek takımları, ipe asılarak sergilenir. Sonra mevlit okutulur, şerbet dağıtılır, bu bitince yemek verilir ve kırk sona erer. 
                    1.8.)  Sünnet Adetleri: 
                    Sünnet adetlerinde de önceden hazırlıklar başlar , yufka yapılır, sünnet olacak çocuğa sünnet elbisesi alınır, yemekler yapılır. Yemekler çok olduğu için(Çorba,et,tatlı,sütlü,börek,sarma,hoşaf,pilav)hazırlanır.Günümüzde geleneksel kasaba yemeği yerine etli ekmek ve ayranda verilmektedir. Sünnet gününden bir gece önce çocuğa kına yakılır.
                    Ertesi gün öğlene doğru çocuk arabalarla mahallelerde gezdirilir. Eskiden gezme yokmuş. Sonra eve dönülür, mevlit okutulur. Yemekten sonra sünnet yapılır. Çocuğun sünnet tepsisi , sünnet makası ve kesilen kabuk , orada bulunan cemaate gezdirilerek para toplanır. Sünnetten öncede çocuğa gelenler tarafından para ve altın takılır. Eskiden kasabada çocuğun babasının hali vakti yerinde ise sünnet günü öğleden sonra at yarışı, koşu ve güreş müsabakaları tertip edilirdi. Birinci gelenlere bahşiş ve ödül olarak koç, koyun ve keçi verilirdi. Eskiden sünnet töreni 3-4 gün devam ederken günümüzde 1-2 güne inmiştir. Akşama kadar eğlence yapılır. Böylece sünnet merasimi biter. 
                    1.9)  Bayram Adetleri : 
                    Ramazan ayı  Ramazan bayramında ve Kurban bayramında yapılanlar hemen hemen aynıdır. Kasabada bütün evlerde temizlik yapılır,  etlikler kesilir. Ramazan içerisinde mahallenin imamı, her gün bir komşu tarafından yemeğe davet edilir. Yanında da varlıklı kimseler bir sofra  fakir çağrılarak yemek yedirir. Halkın birbirine iftarlık vermesi adet haline gelmiştir. Her akşamüzeri bazı camilerde etli pilav dökülür. Çoluk çocuk, cemaat bu pilavı yedikten sonra dağılır. Ramazanda er davulu çalar maniler söylenir, Bahşiş toplanır.
                   Fakirlere dağıtılan fitre ve zekatlar ramazan 28 inden sonra genellikle kadir gecesiyle Arife günü arasında verilir. Kadir gecesi gereğince ihya edilir. Bayramda yemekler hazırlanır, baklava yapılır ve kadınlar – çocuklar kına yakarlar. Arife sabahı kasabada genelde pişi hamurdan yapılır. Çocuklar pişi ve şeker toplamak için ev ev dolaşırlar. Şu sözleri söyleyerek pişi toplarlar.  
                    Pişi pişi ebem govuk dişi
                    Verenin bir oğlu olsun
                    Vermeyenin kel başlı kızı olsun
                    Ramazan manileri ise şunlardır,
 
                    Camiler direk ister
                    Dayanmaya yürek ister
                    Benim karnım toktur ama
                    Arkadaşım börek ister
                 
                                  Davulumun sapı sarı
                                  Çekerim ben ahu-zarı
                                  Verin beş on para ağalar
                                  Bende alayım bir karı
                 
                    Bize geldik size geldik
                    İnci mercan dize geldik
                    Başlar tacı iki gözüm
                    Arz eyledik size geldik 
                    Davulcular, Ramazanın 15 inde dükkan ve kahvehanelerde davul çalarak bahşiş toplarlar . Arife günüde aynı şekilde davul ve manilerle bütün kasabayı dolaşarak buğday, bulgur, un  para toplarlar.
                    Arife günü ikindi namazından sonra çocuklar ve bütün halk kabir ziyareti yaparlar . Kabir'e önce imam girer. Kabrin belirli yerlerinde oturur Yasin-i Şerif  ve bazı sureleri okur . Gelen cemaatte aynı şekilde oturarak dinler. Bittikten sonra herkes dağılıp kabirlerini ziyaret eder. 
                    Bayram gününde aynı şekilde sabah namazından sonra kabir ziyaretleri yapılır. Eskiden mahallenin hanımları  tarafından mahalle ve köy odaları hazırlanır, gelen cemaat, yaşlılar, yukarıya imamda mahallenin en son odasına girip otururdu odaya her gelen önce gelenlerle bayramlaşır büyüklerin elleri öpülür. Çay-kahve içilir .Evlerde evlerde hazırlanan yemekler gençler tarafından getirilir, yemekler yenir, kadınlar ve çocuklar dış arda yemek yerler . Kalan yemekler ve ekmekler fakirlerin evlerine gönderilir. Her odanın halkı , odaların önüne çıkarak dururlar. Mahalle imamının da bulunduğu en son cemaat diğer oda veya odaların cemaati ile bayramlaşır. O mahalle halkı diğer mahalle halkı ile birleşerek bayramlaşır.  
                    Daha eski tarihlerde ise Müderris Hasan Bilgin hocanın medresesine gidilir , bayramlaşılır , yemekler yenilirdi. Daha sonra nahiye müdürü , belediye reisi , karakol komutanı ve askerler ziyaret edilerek bayramlaşılırdı, ama günümüzde bu adetler değişmiştir . Kasabanın erkekleri çarşıda bayramlaşmakta , aileler büyükleri ziyaret etmektedir. Kasabada bayramlarda bayramlaşmaya gelen her kişiye sofra açılmakta , yemek hazırlanmaktadır. 
                    Kurban bayramında ise kurban kesilir,etler fakirlere ve komşulara dağıtılmakta ve misafirlere ikram edilmektedir. (CERAN,1996,s.123-124-125)  
                    1.10)  Askere Uğurlama; 
                    Kasabada askere gidecek gençler , akrabaları tarafından yemeğe davet edilir. Bir iki hafta genç arkadaşları , komşuları tarafından yemeğe davet edilir. Bu arada kasabanın hanımları askere gidecek gencin ailesine armağanlarla hediyeler götürür. Gece para takılır hayırlı askerliğin olsun denilir. Eskiden askerler gidecekleri yere trenle gittikleri için tavuk pişirilip torbasına konulurmuş ama bu günümüzde yapılmamaktadır. Gideceği gün , kasabanın mezarlığında toplanan halk dua eder askerler uğurlanır. Askere uğurlanırken davul çok fazla çalınmaz ama bazı kişilerin davul çaldırdıkları görülür. Askere gidecek genci eğlendirmek için ağzına çocuk emziği verilir,verilir ve eğlenilir. Daha sonra helalleşerek uğurlanır. 
                    Eskiden asker mektubu önemli iken günümüzde mektubun yerini kitle iletişim araçlarında telefon aldığı görülmektedir. 
                    1.12)  Bilmeceler ; 
                    -Bilmece-bildirmece el üstünden kaydırmaca                                                       (SABUN)
                    -Çarşıda aldım bir tane, eve geldim bin tane                                                           (NAR)
                    -Küçük küçük odalar birbirini kovalar                                                                   (TREN)
                    -Yer altında kilitli  sandık                                                                                  (MEZAR)
                    -Sarı tavuk dalda yatır, dal kırılır, yerde yatır                                                      (AYVA)
                    -Gelir leyla, gider leyla, ayak üstünde durur leyla                                                   (KAPI)  
 
1.12)          Tekerlemeler 
                    -Şu duvarı malalamalı mı , malalamamalımı?
                  -Şu yoğurdu sarımsaklasakta mı saklasak   sarımsaklamasakta mı saklasak?
                    -Yağ satarım , bal satarım , ustam ölmüş ben satarım , ustam kürkün sarısı,satsam on beş yarısı yağlıca ballıca dayak atarım zambak zum bak dön arkana iyi bak   (Oyun tekerlemesi)   (CERAN , 1996, s.27-128)
 
1.13)          Atasözleri ve deyimler; 
                    -Sakla samanı gelir zamanı
                    -Ağaç yaş iken eğilir
                    -İyi insan lafının üstüne gelir
                    -İti an çomağı hazırla
                    -Yinli çalıyı yel alır , ağır çalı yerinde kalır
                    -Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ alır
                    -At binenin kılıç kuşananın
                    -Çağır karaca oğlan çağır, her taş yerinde ağır
                    -Gün bir öğün üç
                    -Bir yuğurum unun varsa erbabına yoğurt
                    -Dananın oyması kazıktandır
    -Taşı gediğine koymak
    -Eşek sudan gelinceye kadar
    -Boş gezenin boş kalfası
    -Günahı taş gibi üstüne
   -Boyu uzun aklı kısa    
                    1.14.) Evlenme ve Düğüne ait Atasözü ve Deyimler   
                    -At ile avrat yiğidin bahtına
                    -Er ekmeği meydan ekmeği
                    -Ana baba ile geçmiş yok
                    -İyi olursa Allah dan kötü olursa kuldan
                    -Erkek gezer ovayı , dişi kuş yapar yuvayı
                    -Ömrün uzun düğünün güzün olsun
                    -Allah yazdıysa bozsun
                    -Harman yelle , düğün elle
                    -Armağansız konuk , saban demirinden soğuk
                    -Düğün evine töresiz , sinisine turasız gidilmez                   
                    1.15.) Argıthanı’nda Ağıtlar
                    Ağıt türküsü;  
                    Ak entari giysem oyma yakalı
                    Pullu pabuç giysem burnu tokalı
                    Sarı semerimle gezerim omarım
                    İçerimde oğrun oğrun yanarım hey 
                    --------x---------------x--------       
                    Camilerin yeşil olur direği
                    Yanık olur anaların yüreği
                    Hiç acımıyor kahpe feleğin yüreği
                    Oy koç yiğidim oy oy 
                    --------x---------------x-------- 
                    Yavrularım evin arar
                    Bastığım yerde ayağım kayar
                    Senin yavrularını da kimler eğler
                    Hey evleri ıssız koyan yiğidim
                    Hey üç yavrusunu öksüz koyan koç yiğidim
 
                    Karşıdan atıldı topumuz
                    Açıldı yine koca kapımız
                    Kahpe felek açtı bizim anlımız
                    Kara kara yazılmış yazımız
 
                    Ha benim kara yazılım
                    Ha benim boynu eğiklerim
 
                    Bende sizi kaldıramam kuzularım
                    Helkenizi dolduramam yavrularım
                    Bende sizi babasız olup da
                    Güldüremem kuzularım
                    Ta ciğerimden sızılarım     (CERAN,l996,s.131-132)
 
                    1.16.)  Eski Eğlenceler: 
                    Eskiden gençler, aralarında toplanarak sıra dizer ve bir “Yiğit başı” seçer. Yiğit başı seçilen kimseler, mahalle odasına bakmak ve temiz tutmak için bir oda başı seçerdi. Bu kimse, Fakirlerden seçilir ve korunurdu.
                    Yiğit başı sıraya girenleri , yemek getirme sırasına koyar, sırası gelen çeşitli yemekler hazırlayarak akşama odaya getirir, arkadaşları ile birlik yaren odasında yerler, sohbet eder,eğlenirlerdi. Burada oyunlar oynar, yüzük saklanır,oyun oynanır ve türküler söylenirdi. Yiğit başının kurallarına uymayanlar onun vereceği cezaya razı olurdu. Birde odanın önünden geçen ve şaka götüren kimseler zorla odaya kapatılır, bir adak adadıktan sonra bırakılırdı.
                    Bu gelenekler on üçüncü asırda Abbasi Halifesi Nazır Lidinillah tarafından kurulan Fütüvvet (Gençlik) teşkilatının büyük Türkmen tasavvufçusu şeyh Eshadüd-Din Kirmani (Ö.1238), onun öğrencisi ve damadı şeyh Nasrüd-Din Mahmut Bin Ahmet el-Hayi (Ahi Evran)’in Anadolu’da gençleri ve otuz iki zümre  olan esnafı  organize ettiği “Ahilik ve Fütüvvet” (Kardeşlik ve Yiğitlik) teşkilatının Anadolu’da sekiz asır devam eden bir uzantısı idi. (Bayram,1987.s.37) (Bayramdan Aktaran CERAN.l996 s.133)                
                    1.17)   El Sanatları: 
                    Kasaba da el sanatları yönünde farklı tutumların olduğu görülmektedir. Kasaba da bütün eskiden halıcılık ,kilim,palan dokumak kalktıysa da günümüzde hala görülmektedir. Ama Eskiden olduğu gibi günümüzde renkli çoraplar, patikler örülmekte ve heybeler dokunmaktadır. Kızlar hala kanaviçe işlemekte, boncuklu oya örmektedirler, kızların çeyizi içinde dantel önemli bir yer tutmaktadır. Kasaba da halen, yün yorgan , yastık da dikilmektedir.
                    1.18.)  Giyim ve kuşam: 
                    Kasaba da değişen dünya ile birlikte modern yaşamın çizgilerinde görülmeye başlanmıştır. Nitekim değişimi gösteren en önemli göstergelerin biriside giyim – kuşam dır. Kasaba da yaşlı ve orta kuşaklarda hala geleneksel , orta Anadolu giyim özellikleri görülse de gençlerdeki giyim özellikle çok değişmiş bulunmaktadır. Kasabada ki geleneksel giyim ve kuşama kadınlar şalvar, kuşak, yenli entari ,yelek giyerler.
           Başlarına da boncuklu oyalı çember (Eşarp) örterler. Yeni gelin olmuş kızlar ise mecidiye, midani şalvar, Gutmi gibi kumaş entari giyerler. Alnı altın, askı altın takarlar. Pullu çember örterler, boyunlarına da cumhuriyet altını (Ankaralı) takarlar. Erkeklerde ise değişim daha az görülmektedir. Eskiden olduğu gibi gömlek,pantolon ceket giyilmektedir. Günümüzde genç kuşağın değişen modern hayata daha çabuk ayak uydurduğu göz önüne alınırsa giyim kuşamda genç kuşağın daha hızlı bir değişim gösterdiği görülebilir.
          Nitekim köyde hala değişme karşıtı muhafazakar kalan ailelerin çocukları geleneksel kıyafetleri kullanırken, özellikle okumakta olan genç kuşağın giyimleri daha modern çizgiler taşımaktadır. Genç kızlar ve kız çocukları eskiden daha sıkı bir şekilde denetlenerek aileleri tarafından şalvar giydirilirken günümüzde etek ve pantolon giyilmesine aileler pek karışmamaktadır.  
                    1.19.)   Yemek Kültürü : 
                    Argıthanı kasabasında yapılan yemeklere baktığımızda unlu yiyeceklerin önemli bir yer tuttuğunu görürüz. Argıthanı’nda eskiden beri önemini hiç yitirmeden devam eden en önemli adetlerden biriside “yufka” yapmaktır. “Evde yufka olmazsa kıtlık olur” düşüncesiyle yufkanın sürekli yapıldığı görülür. Bunun yanında su böreği, mantı, tahinli , haşhaşlı, patatesli soba çöreği yapılmaktadır.
                    Kasabada bulgur pilavı ve yaprak sarması en çok yapılan yemekler arasındadır. Nohut ve fasulye başta gelmek üzere baklagillerden yapılan yemeklerde çoktur.
                    Tatlı olarak da baklava ve kaymaklı höşmerim ilk sırada gelmektedir.  
            
ARGITHANI’ NDA DİN VE İNANÇLAR  
                    Argıthanı kasabası sadece maddi kültür unsurları ve oluşturduğu teşkilat mekanizmalarından ibaret değildir . İnançları, dini gelenekleri ile de büyük bir önem arz etmektedir. Bu sebeple de Argıthanı’nda oluşmuş dini kurum ve yapıları ve halkın inanç ve yaşam tarzlarını da incelemek gerekmektedir. 
        2.1)Argıthanı’nda Camiler : Fiziki yapıları 
                    Argıthanı’nda on bir cami vardır. Bunlardan üçü: Damat Nevşehirli İbrahim Paşa (Ulu) Camii , İskan ve Azarı (Hüyük), camii tarihi özelliklere sahiptir. Diğer sekizi ise yakın tarihlerde yapılmıştır.  
                    2.1.1.) Damat Nevşehirli İbrahim Paşa  (ulu) Camii :
                    Argıthanı’nın yeniden kuruluşunda Damat Nevşehirli İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır. Cami Argıthanı çarşısında Konya’ya giden şosenin doğusundadır. Kıble ve kuzey taraflarında  beşer, sağ ve solunda ikişer sıra halinde sekiz penceresi vardır.
                    1959 yılında minare, l96l yılında cami , kerpiç bina yerine yıkılarak betonarme bina inşa edilmiştir. Bugünkü cami , mektep , han , çarşı , medrese, çeşme ve kuyudan meydana gelen mamureyi yaptıran II. Sultan Ahmet’in Sadrazamı Damat Nevşehirli İbrahim Paşanın yapı şeklidir.                      
                        2.1.2) İskan Cami i
                     Damat Nevşehirli İbrahim Paşa’dan sonra yapılan eski bir camidir.                    
                       2.1.3) Azarı (Hüyük) cami i
                    Bu camii, Azarı mahallesindedir. Hüyük’ler , eski medeniyet merkezlerinin kalıntısıdır. Burası Bergamalı krallardan daha eskilere kadar uzanır. Eski çağlardan kalma bir gözetleme merkezidir. (Cami çevresinde bu iş için kazılmış odalar vardır.)                   
                       2.1.4) Torun Mahallesi Cami i
                    Torun mahallesi yeni cami i , Torun mahallesindedir. 1971 yılında halk tarafından yaptırılmıştır. Caminin avlusu belediye tarafından genişletilmiş olup çevre düzenlemesi yapılmıştır.                  
                      2.1.5) Ak Mahalle İdeli Cami i
                    Cami i Ak mahallededir. 1970 yılında yapılmış olup , çevre düzenlemesi ve kaldırımlar yapılarak etrafı pislikten kurtarılmış, temiz bir hale getirilmiştir.                   
                       2.1.6) Ak Mahalle Yunuslar Cami i
                    Cami Ak mahallededir. Halk tarafından l970 yılında yaptırılmıştır.                   
                      2.1.7) Türkmen Mahallesi Aşağı Cami i
                    Cami Türkmen mahallesindedir. 1962 yılında halk tarafından yaptırılmıştır.                   
                      2.1.8) Türkmen Mahallesi Tepe Cami i
                    Cami Türkmen mahallesindedir. Daha önceki cami kerpiç ten yapılmış olup l946 yılı depreminde hasar gördüğünden yıkılarak, l973 yılında halk tarafından yeniden yaptırılmış olup , l988 yılında Belediye tarafından imar , kenar duvarları , çevre düzenlemesi ve ışıklandırma sistemi yapılarak güzel bir hale getirilmiştir.                   
                      2.1.9) Torun Mahallesi Yeni Cami i
                     Cami i Torun mahallesinde olup halk tarafından l993 yılında yaptırılmıştır.                   
                       2.1.10) Argıt Mahallesi Ak Cami i
                    Cami Argıt mahallesindedir. Halk tarafından l962 yılında yaptırılmıştır.                   
                      2.1.11.) Argıt Mahallesi Yunus Emre Cami i
                    Cami i Argıt Mahallesindedir. Halk tarafından l993 yılında yaptırılmıştır.
   Mimar Vedat DALOKAY' ın  Pakistan’a yaptığı projenin aynısı olup caminin şekli piramit biçimindedir. 
                    2.2.) Argıthanı’nda Cami’lerin İçtima-i Yapıları
                    Kasaba halkının inancına göre Cami i Allah’ın evidir. Camilerin temizliğini yazları, kuran kursu öğrencileri , normal zamanlarda da kadınlar yapmaktadır.
                    Camilerde cemaatin fazla olduğu namaz vakitleri öğle ve yassıdır. Cuma , Bayram ve Teravih namazlarında ise normal vakitlerde olan cemaatin iki kat daha fazla olduğu görülmektedir. Cuma vaazları Diyanet İşleri Başkanlığından gelir. Cami i imamlarının özel vaazları olmaktadır. Bu vaazlarda güncel olaylar ve yaşam şekilleri ile ilgili konular işlenmektedir. Cami imamlarının vazifelerinin başında cemaat arasındaki birliği temsil etmek, cami içerisinde vazifelerini yapmalı, cami dışında da toplum içerisinde içtimai , ahlaki  ve iktisadi yönden dayanışmayı sağlamak gelir.
                    Kasabada halkın imama karşı tutumunda eskiye oranla bir farklılaşmanın olduğu gözlenmektedir. Nitekim imamlar da halkı kendilerine gösterdikleri sevgi ve saygıda azalma, imamlığın eski değerlerinin de kalmamış olduğunu düşünmektedirler. Halk imama kendi ihtiyaçlarını karşılayacağı oranda bir değer vermektedirler.
                    Halkın namaz gibi dini konularda da eskiye oranla tahlili  manadan ziyade taklidi manada özen gösterdiği görülmektedir. Dini durumların geleneksel bir manada devam ettiği  ve değişen sosyal şartlarda bu anlamdır, dini tutumlarda etkili olduğu görülmektedir.
                    Kasabada var olan anlayışa göre de insan 60-70 yaşına gelince namaz kılar, hac gibi vazifelerini yerine getirir . Bu yüzdende cami e gelin cemaatin daha çok yaşlı kesimden olduğu görülür.
                    Kasabada hac vazifesi için yılda 4-5 kişinin hacca gittiği görülür. En çok l995-l996 yılları arasında l5-20 kişinin hacı adayı olduğu görülmüştür.
                    Argıthanı kasabasında camiye yapılan yardımların ve bağışların çok iyi düzeyde olduğu gözlerden kaçmamaktadır. Camilerde gerekli olan ihtiyaçlar hemen karşılanmaktadır.
Argıthanı halkı kendi cami ve okulunu kendisi yapmakta, başka hiçbir yerden yardım almadan Bu ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar.
                    Argıthanı kasabasında on bir camii vardır. Yazın bu camilerde kuran kursu verilmektedir. Kurs ortalama olarak 2,5 – 3 ay sürmekte , yıllık ortalama öğrenci sayısı da  30-35 civarında olmaktadır.   
                    2.3) Günlük Hayat Safhalarında İnançlar 
                    Bu konuda Argıthanı kasabasında pek çok dini inanç ve değeri , günlük yaşamda etkisi görülmektedir. Halk arasında yaygın olan, pek çok inanışta dini bir etki bulunmaktadır. Nitekim “Temizlik imandan gelir” anlayışla halkın temizliğe gösterdiği önem gözlerden kaçmaz.
                    Yine çocuk doğumunda doğan çocuğun kulağına ezan okunur. Çocuk ilkokul ile birlikte camide kuran öğrenmeye başlar.
                    Evlilikte dini nikahın önemi büyüktür. Resmi nikah ile birlikte hemen dini nikahta yapılır. Evlenme törenlerinde dinin etkisi her safhada kendini gösterir.
                    Ramazan ayında halkın hemen hemen hepsinin oruç tuttuğu görülür. Bu ay içinde teravih namazlarında da büyük artış gözlenir. Bayram namazlarında da aynı durum söz konusudur.
                    Aynı şekilde özellikle Ramazan ayında fakirlere yapılan yardım da çok önemlidir. Zekat ve sadakalara halkın büyük önem gösterdiği gözlenir. Fakirlere sürekli yardım edilmeye çalışılır. Bu konuda Argıthanı Belediyesi de sürekli yardım sağlamaktadır.
                    Kasabada ki ölüm olayları da bir o kadar önemlidir. Birisi vefat edince hemen yer yatağı yapılır;üzerine çarşaf serilir; ölen kimsenin yüzüne beyaz çarşaf örtülür. Kadınlar  ağlamaya başlar, ağıt yakarlar camilere haber verilir “Sela”  verilir. Cenaze kaldırılınca ya      kın komşular yemekle ölü evine giderler orada yemek yenilir. Cenaze evindekileri yalnız   bırakmamak ve onlarında yemek yemesi için bu yapılır. 3 gün boyunca bu devam eder.  Cenaze kaldırılınca hemen Kuran-ı Kerim okunur. Bu 52 gün okunur. “İskat-ı devir” denir. Cenazeden 1 hafta sonra komşu ve akrabalar okunur hatim indirilir. Bunun arkasına bulgur pilavı yapılır. Hemen arkasından un helvası dağıtılır. Günümüzde ise hazır helva yapılır. 52 gecede “etin kemiğinden ayrıldığını” ve de “burnunun düştüğünü anlamasın” diye bu adet yapılmaktadır. Daha sonra “altı- üstü” diyerek fakirlere buğday dağıtılır. Ölen kişinin elbiseleri fakirlere dağıtılır. Bundan sonra ölen kişi için Kuran-ı Kerim ve Yasin suresi sürekli okunur. Bayram günleri mezarlık ziyareti yapan erkekler dua ederler.                                
                     Kasabada yapılan ağıtlar:.şunlardır: 
                    Uzun olur camilerin direği
                     İçinde hazır olur kazması küreği
                     Hiç mi acımadı şu yavrulara
                     Kahpe feleği
 
                     Batmam küçük kaldıramam
                     Helkem büyük kaldıramam
                      Bende bundan sonra bu yavruların yüzüne
                     Uysal anam güldüremem                      
                     2.4) Yağmur Duası: 
                    Kasabada pek çok yerde olduğu gibi kurak mevsimlerde yağmur duasına çıkılır. Başta köy imamları olmak üzere tüm kasaba dua edilecek yere gider. Kurbanlar kesilir , dua edilir , pilav pişirilir. Sonra hep birlikte tövbe istiğfar edilir ve namaz kılınır. Sonrada kasaba halkı birbirleriyle helalleşir.
                    Bundan 60-70 yıl önce yağmur duası için atın kellesi gömülürken şimdilerde bu geleneğin kalktığı gözlenir.  
                    2.5) Yatırlar ve efsaneler 
                    Kurt pınarı mevkiinde bir yatırın olduğundan söz edilmektedir. Burada altın bulurum diye mezarı kazanlar bir kılıç bulmuşlar.
                    Ayrıca tekke olarak bilinen bir bina  çevresinde kerpiçten yapılmış eski bir cami  ve burada bir yatırdan (Ermiş) söz edilir. Bu yatırlar Pir Abdullah ve Hasan Dede bunların baba oğul yada torun olduğu sanılmaktadır. Adı geçen Hasan Efendi  kasabada bulunan ulu cami nin imamlığını yapmakta iken , Tekke denilen yerde bulunan eski cami nin de imamlığını yaparak aynı vakit hem Ulu Camide , hem de Tekke Camiinde namaz kıldırırmış, Hasan Efendi bir hayal gibi kasabaya geri dönermiş.
                    Argıthanı’ nda bugün ermiş kabul edilen Hasan Efendi nin soyu : “Hasan Hocalar “ diye anılır. Hasan Efendi nin bir torunu Hasan Hoca namı ile l958 lere kadar yaşamış ve kasabada imamlık yapmıştır. (CERAN ,l996,s.129)
                    Hasan hoca ile ilgili olarak anlatılan hikayelerden bazıları şunlardır:
                    Yağmurun yağmadığı bir zaman Hasan hoca Güneş tam tepede ve hiçbir bulut yokken kasaba halkını toplayıp,  tekke mevkiine gider , halk arasındaki bütün dargın ve küskünleri barıştırır. Birbirinden şikayetçi olan kişileri helalleştirir, Sonra Hasan hoca yere kapanarak başını yere kor “ Ya Rabbi Eğer yağmur vermezsen başımı secdeden kaldırmam buradan da ayrılmam” der . Bundan sonra açık olan gök yüzünde bulut meydana gelir, buluttan bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlar pişirilen pilavlar yenmeden köye zor bir şekilde dönülür.  
                    Diğer hikaye şöyledir: 
                    Hasan hoca ve bir ermiş daha çarşıda otururken hamile bir manda o anda çarşıdan geçmekte olup Molla Mehmet denilen bu ermiş kişi “ Hamile mandanın yavrusunun anlı çakal (Beyazlık ) dır “ der ,  Bunun üzerine Hasan hoca “ Yavrunun anlı çakal değil kuyruğunun ucu beyaz  ve kuyruğu yavrunun anlı üzerine geldiği için anlı çakal görülmektedir. Halk ise hemen toplanır bu mandayı keserler ve manda yavrusun gerçekten Hasan hocanın dediği gibi kuyruğu anlına gelmiş olup kuyruğunun ucu beyazdır.
                    Kasabada anlatılan efsanelerden bir diğeri şöyledir.:
                    Bir gün kasabadan dört delikanlı(Genç) Tekkeye güvercin tutmaya giderler, yapının içine girerler ve güvercinler kaçmasın diye kapısını kapatırlar, Güvercinleri tutmaya başladıkları anda kapılar bilinmedik bir şekilde açılıp kapanmaya başlar,  gençlerde korkup kasabaya kaçmaya başlarlar. Korkudan bir süre hasta yatarlar. Kasabadan buranın Allah tarafından korunduğuna inanılır.(CERAN ,l996,s.129.)
 
                    2.6) Sihir ile İlgili Diğer Faaliyetler ve İnançlar   
                    2.6.1) Muska:
                     Kasabada muska , uyumayan çocuklara , karı koca geçimsizliğinde , baş ağrısı, gibi hastalıklarda şifa niyetine yazılmaktadır. Bunun için ayrıca nohut , şeker okutulur, yedirilir. Karı koca anlaşmazlıklarında da karşı taraf sevsin diye muska yazdırılır. Bu muska ceket koltuğuna dikilir.  
                    2.6.2) Üfürükçülük:
                    Üfürükçülük nazara karşı yada baş kasının huzurunu bozmak için yapılmaktadır. Özellikle yumurta üzerine yazı yazılır. Baca (iskele deliğine) ya konur. Yumurtalar çürüdükçe bu okunan kişinin de huzurunun bozulacağına inanılır.  
                    2.6.3) Ocak:
                    Ocak, bazı evlerde yaşayan kişilerin derde çare bulduklarına inanılan yere denmektedir. Bu durumun nesilden nesile aktarıldığına inanılır.  
                     Ocağı bulunan kişiler şunlardır:       
                      Tıkılar: “Yılancık çentenler” denilmektedir. Gözde ve elde olan sancılara dua okunur bu evde. Bir bıçakla ağrı olan yere hafifçe vurulur.  
                      Alaşanlar: “Yakma yakarlar” Yakma elde ve vücutta çıkan yaralara denir. Kızgın bir demir yaranın üzerine tutulur. Biraz sıcaklığı kalınca yaranın üzerine bastırılır.  
                      Topbaşlar: Isırgı denen kaşıntı için dua okurlar şekeri ve külü su ile ıslatıp bir çubuğa sararlar. Bez ile kaşıntı olan yerlere sürülür.  
                       Karamiremler: Elde ve vücutta derinin yarılmasına ve pul pul dökülmesine “demre” denir. Sağana (derince kap) tuz sürülür. Yaranın üzerine sürülür. Elde yada vücutta “siğil” çıkarsa bunun için de buğday , bu siğilin üzerine sürülerek dua  edilir. Sonra bu okunan buğdaylar ekilir yeşerdikten sonra kuruyan buğdayla birlikte siğillerinde kuruduğuna inanılır.
                 Ayrıca kasabada çıkıkları tedavi eden kişilerde bulunur.  
                 Kasabada diğer bir inançta fotoğraf, resim bulunan yerlerde namaz kılınmamasıdır                              
2.6.4)  Kurşun Dökme:
            Nazar;huysuz çocuklar ve hasta hayvanlar için yapılır. Bir tavada yağ ve kurşunun karıştırılıp eritilir. Başka bir kaba da su konur bu erimi , kızgın kurşun suya atılır , ortaya çıkan şekle göre yorum yapılır. Kurşun topaklaşıp,tabanca, bıçak gibi şekiller ortaya çıkarsa nazar var denilir . Nazar yapan kişi tahmin ediliyorsa , o kişinin eşiğinden(Kapısının önünden) taş, tahta gibi parçalar ya da toprak alınır; bunlar yakılır. Nazarı olan kişiye dumanı üflenir. Nazarı olan hayvan ise suyuna katılır.
 
                 2.7) Dini İnançlar: 
               Dini inançların bazıları şunlardır: 
               Allah  çalışan kulunu mahrum etmez,
               Allah insanı rızkı ile yaratır ,     
               Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez,
               Sadaka felaketi önler,
               Cennet anaların ayakları altındadır ,
               Allah bu dünyada çektirdiği kullarını öbür dünyada rahat ettirir,
               Ne gelirse Allah’tan gelir, belaya sabır ile dayanılmalıdır,  
           
                    2.8: Batıl İtikatlar: 
                     Batıl itikatlar şunlardır: 
                Fala bakmak ve baktırmak,
                Muska yaptırmak ve Büyü yaptırmak
                Yağmur duasında atın kellesini gömmek,
                Gece sakız çiğnenmez (Ölünün eti çiğnenmiş gibi olur),
                Nazar için iğde dalı asmak,   
                            Çok ağlayan çocuğu küllükte (Çöplerin ve külün döküldüğü yer) yuvarlamak,
                            Evde süprüntü biriktirilirse , şeytanın girileceğine inanmak,
                            Göz seğirmesinde göze saman sapı koymak,  Tavuğun altına yumurta konur , kuluçkaya yatırılınca şu sözler söylenir: “Saman kılıç, hepsi bülüç( civciv),saman galada  , hepsi bulada (tavuk)”. 
 
                               2.9) Dilekler: 
                             Allah iyiliğini versin, 
                             Allah, razı olsun,
                             İyi günler olsun,
                             Çocuğunun yaşı uzun olsun
                             Gözün aydın
                             Avuçladığın altın olsun.                          
                             Allah yazdıysa bozsun.
                             Mübarek olsun
                              Ömrün, uzun düğünün  güzün, baharın yolun olsun. 
 
                    2.l0.) İlençler (Beddualar)                    
                    Allah belanı versin
                    Yemeden ölesicene , yemeden öl
                    Dar yerde bol bıçaklara ras gelesice
                    Can alıcısı afacanın bekini ye
                    Baccazını yiyesice (Bacağını yiyesice)
                    Öllüğün körü
 
                     Malalat etmek
                    Yaccazı kara gelesice(Başına karalar gelesice)
                    Gözün yaşlı ekmeğin katık olsun
                    Kara kara ağrısı (Karın ağrısı)
                    El ayak muhtacı ol
                    Allah ataşında yan git
                    Yediğin içtiğin zehri zukkum olsun
                    Nalet,Hiyanker,Üçkağatçı,
                    Damlara çıkıp güveyi olma
                    Yetişmeyesice,
                                                                                  
       
                              ARGITHANI’ NDA ESKİ ESERLER
  
   1.1 ) DAMAT NEVŞEHİRLİ İBRAHİM PAŞA (ULU) CAMİİ
 
         Argıthanı’nın yeniden kuruluşunda Damat İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır. Camii, Argıthanı çarşısında, Konya’ya giden şosenin sağındadır. Mabet  dikdörtgen plan üzerine yapılmıştır. Duvarları baka yapılardan ve eski mimari eserlerden toplanmış, iri taşlarla örülmüş, üstü  çatı halinde çinko ile örülmüştür. Duvarlar, 1918 yılında meydana gelen depremde tehlikeli bir şekilde çatlamıştır. O zaman üstü kara örtü idi. 1921 yılında esaslı bir şekilde tamir görerek yenilenmiş tir. Kıble ve kuzey taraflarında beşer ,sağ ve solunda ikişer sıra halinde sekizer penceresi vardır.
          Camiinin sağ kuzey köşesinde küpüne kadar olan kısmı taş, üstü tuğla ile yapılmış ,kısa ve harap bir minaresi vardır. Minarenin kıble tarafı kaidesinde eski ve islam-i devirlere ait kitabe taşları kullanılmıştır. Bir taşta kufi ile “Allah”,bir başkasında da sülüs ile “el-Hac” yazılı idi.
            Bu minare bugün yok olan asıl mabed ile birlikte yapılmıştır. Eski Argıthanlılara göre “İstanbul şehzade başında Nevşehirli Damad İbrahim Paşa  mescidi gibi kubbeli kurşun örtülü bir mescid vardı. Bir depremde hasara uğradığı için bu mescid tamamen, minaresinin üst kısmı yıktırılmış yerine taştan örülü bir bina yaptırılmıştır. Camii bitişiğinde de bir mektep vardır.
              Camiinin sağ ve sol tarafı da bedesten şeklinde çarşı ve bir çeşme vardı. Harap olan bu binalarla birlikte çeşme de 1945 yılında belediye tarafından yıktırılmıştır. (KONYALI,1945,s.634)
               1959 yılında minare, camide 1961 yılında kerpiç bina yıkılarak yerine betonarme bina inşa edilmiştir. Bugünkü cami,mektep,han,çarşı,medrese, çeşme ve kuyudan gelen minareyi yaptıran III. Sultan Ahmed’in sadrazamı Damad Nevşehirli İbrahim Paşa’nın yaptırdığı camiin çeşitli onarımlarıyla meydana gelen şeklidir. 1327/1907 yılında Hatibi es-Seyyid Ali Efendi idi.(CERAN,1996,s.59)
               Caminin minaresi 2000 yılının Aralık ayındaki depremde zarar gördüğü için yıkılmıştır ve şu anda minaresi bulunmamaktadır.
             
                1.2) İSKAN CAMİİ:     
                     Damad Nevşehirli İbrahim Paşa’dan sonra yapılan eski bir camidir.1323/1907 imamı Abdülkadir İsa Efendidir.(CERAN,1996,s.59)
 
               1.3) AZARI (HÜYÜK) CAMİİ: 
                    Bu cami Azarı mahallesindedir. Hüyüklüler eski medeniyet merkezlerinin kalıntılarıdır. Burası Bergamalı krallardan daha eskilere kadar uzanır. Eski çağlardan kalma bir gözetleme merkezidir. Caminin çevresinde bu iş için kazınmış olan odalar vardır.
                    Ankara Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi Defter nr 150 sıra 5635 günlük bir akçe ile beş safer 1278/1852 yılında Doğanhisar kazası Argıthanı kasabasında Hacı  İsmail Ağa tarafından yaptırılan Azarı mahallesi vakıf camiin askeri beratla imamlığı Halil oğlu Hüseyin’e verilmiştir. 29 Ramazan 1331 /1915 yılında da onun ölümü ile büyük oğlu Mehmet Efendiye verilmiştir. Oda 1938 yılına kadar imamlık yapmıştır. İmamı Muzaffer Demirdir. Bu vesilede Argıthanı Azarı mahallesinde Hüyükte bulunan bu caminin Hacı İsmail Ağa tarafından 1278/1852 yılında yaptırılıp vakfedildiğini göstermektedir. Bu tarihlerde Argıthanı derbendi ağası, İsmail Ağanın hayır hizmeti ve hüyükte gözetlemeci kimselerin namazlarının kılınması için bu mabedi yaptırdığı anlaşılıyor. (CERAN, 1996,s.59-60)
 
                    1.4) ARGIT KÖPRÜSÜ: 
                    Argıthanı köprüsü, Argıthanı merkezinde Argıthanı çayı üzerinde bulunmaktadır.  İki yönlü  olup, kesme taştan yapılmış, Selçuklu dönemi sanat eserlerindendir.
Üzerindeki kitabede:“Bu mübarek mamurenin yapılmasını Allah’ın zayıf kulu Konyalı .... Oğlu Hacı Hoca 841/1437 yılında  Yapılmasını emretti.” İbaresi yazılıdır.
                      Bu kitabe, Selçuklu dönemi sanat eserini 841/1437 yılında Hacı Hoca’ nın tamir ettirdiğini ifade etmektedir.
                       Köprü kasabanın eskiden kuzeyinde olmasına rağmen bugün merkezinde kalmıştır. İki gözlüdür. Gayr-i İslami eserlerden devşirilmiş, muntazam  kesme taştan yapılmıştır. Solda ve sol gözün güneyinde İslam dışı yazılar bulunan çok kıymetli bir taş vardır. (KONYALI,1945,s.633)
                        Köprünün kuzey yönünde ayağın temel kısmında şerit vari bir çerçeve içinde motifler görülmektedir. Bunlarda köprü bedenindeki sarımtırak renkli bir taş üzerine işlenmiştir. Bu motif Selçuklu devri eseri üzerinde hiçte yabancı değildir .(YETKİN’den aktaran CERAN,1996,s.61)
Körprüyü 27 Mayıs  1891 de Argıthanı’ndan geçen Clement Huart incelemiş ve bütün uğraşlarına rağmen kitabeyi çözememiştir, fakat resmini çizmiştir. Köprü iki gözlüdür.
                         Argıthanı’ndaki yaşlıların ifadesine göre eski köprünün altı da yol olarak kullanılıyordu. Yazın çay genellikle kuruduğu için at arabaları bu köprünün altından geçerdi. Ayrıca gelin alayları sırasında gelinler at ve arabalarla bu köprünün altından geçilirdi.           
                    Yakın yıllara kadar sapa sağlam ayakta kalan Anadolu Selçuklu ve Osmanlı devrinin sanat şaheseri olan bu köprü l977 –l978 yılında devrin Belediye Başkanı tarafından toprağa gömülmüştür. (CERAN l996.s.61.)
 
                    1.5-) ARGITHANI KESİK KÖPRÜ: 
                    Argthanı’nın kuzeyinde Hanaltı mezarlığı yakınındadır. Kesik köprü betonarme ile yapılan bir onarıma rağmen bakımsızdır. Kuzey doğu köşesindeki bir kitabede; 
                       
                    “Dinin rızasını kazanmak için
                      Kerem sahibi Allah’ın yardımıyla
                      Bu köprüyü Ömer Oğlu Osman yaptırdı
                      Baki olan yaratıcı Allah tır.
                                                             Sene:1242/1826 yazılıdır.  (CERAN,1996,s,62) 
 
                    1.6.-) ARGITHANI GARI: 
                    Kasabanın iki kilometre kuzeyinde 1086 rakımlı bir yere 9 MAYIS l896 yılında İstanbul – Bağdat  demiryolları projesi içinde kurulan  Argıthanı Garı, Osmanlı Devleti’nin Hükümet merkezi ile arasında kolayca alarm ve iletişimi sağlamak maksadıyla kurulan yüzlerce istasyonda biridir. 
                    Argıthanı ‘ndan tren yolunun geçmesinde sosyo-ekonomik kalkınma ve gelişmesinde önemli katkılar ve faydaları görülmüştür. (CERAN,1996,S,63-64)
 
                    1.7-) ARGITHANINDA MEZARLIKLAR: 
                    Argıthanı çevresinde 10 kadar mezarlık vardır bunlar;                
1-     Argıt Baba tekkesi ve mezarlığı
2-     Argıt mahallesi mezarlığı
3-     Argıtlı mezarlığı
4-     Türkmen mezarlığı
5-     Hüyük (Azarı) mezarlığı
6-     Kekeç mezarlığı
7-     Kuyumcu mezarlığı
8-     Kesik köprü mezarlığı
9-     Şekerli mezarlığı
10-İskan mahallesi mezarlığı
 
                 1.7.1.) Dr. Nihat TÖZGE (Deli Doktor)                   
                    Nihat Tözge İstanbulludur, Babası Osmanlı Subaylarından Nazif Bey , aslen Erzurumludur. 1320/1904 Babasının görevli bulunduğu Tokat ilinde doğmuştur, daha sonra İstanbul – Üsküdar’a yerleştiler kendisi İstanbul  Dar’ul  Fünun Tıp Medresesi mezunu ve cildiye mütehassısıdır .İstanbul’un İşgal yıllarında talebelik yapmıştır, Bir ara Halep hastanesinde cildiye mütehassıslığında bulundu .İstanbul’da doktorluk yaparken bir aile meselesi yüzünden l952 yılında feleğe küserek Argıthanı’na geldi. Buraya yerleşerek burada doktorluk yaptı.l956 Eylül ayında ayrılarak Engilli, Azarı, Çiğil de doktorluk yaptıktan sonra l96l yılında tekrar Argıthanı’na döndü, l969 yılında burada öldü. Mezarı Türkmen mezarlığındadır.
                    Nihat Tözge , Kendisine has özellikleri olan prensip sahibi sırrını kimselere açmayan insanlar ve hayır kurumlarına yardımı seven halkın sağılığı için kendisini bu uğurda adayan bir İstanbul  efendisidir. Kendisine yapılan bir hizmetin bir bardak su doldurulursa karşılığını verir, kimseye minnet etmezdi. Hastalarına beş liraya bakar bunun yarısını o kimse adına Kızılay’a makbuz keserdi .Geceleri hastalarına bekçi ile gider yaptığı tedavinin neticesini almak için başında 4 saat bekledir .Haftada 2 gün halka parasız bakar her zaman fakirlerden para almazdı .Öldüğünde bankadan Altı bin Beş yüz Tl parası çıkmıştır.
                    Kendisi Argıthanı’nda ve gittiği köylerde sırtında bir file ile dolaşırdı, hasta muayene ederken de bu filesini sokağın başına asarak bulunduğu yeri belirlerdir . Daima gezer ayak üstü yerdi. Çiğ yumurta, nohut vs. gibi yemekleri pişirdikten sonra yıkar yağını süzer yanında bulunan balık yağından bir miktar yemeğe katardı .Yaya olarak çevre köylere hasta muayene etmeye giderdi. Kasaba halkı kendi normlarına uymayan  Nihat Tözge’ye bu yüzden Deli Doktor lakabını takmıştır. Argıthanı’nda kadınların ve Ese Çavuşların evinde kiracı olarak kalmıştır. Evinde yatak bulunmaz gazetelerin üzerinde yatardı. Yaşını söylemez, “Kişinin yaşı değil  sağlığı sorulur” derdi. Kendisine Cenabı Haktan Rahmet dileriz. (CERAN,1996,s.136-137
 
Derleyen : Hanife ŞENOZAN'a TEŞEKKÜR EDERİZ ELLERİNE SAĞLIK
 
            
--- Değerli Arkadaşlar;
.... Köyümüze (mahallemize) veya yöremize ait, örf, adet, gelenek,  göreneklerimizin (hurafe bile olsa), gelecek kuşaklara aktarılması  açısından burada paylaşılmasının faydalı olacağını düşünüyorum...
... Biliyorsunuz ki; geçmiş tarihte yaşanan örf, adet ve geleneklerin  hepsinin ayrı bir değeri ve anlamı vardır diye düşünüyorum. Bunlar,  yazılı belgelerde yer almamış olmasına rağmen günümüzde bile yaşatılmaya  çalışılıyorsa. 
... Grup üyesi arkadaşlarımdan, böyle Türk örf, adet ve geleneklerinin  unutulmaması veya unutturulmaması adına, bizlerden sonraki kuşaklara da  bu kültürlerin aktarılması adına burada paylaşmalarını rica ediyorum...
... Çok ilginç, şimdilerde gençlerin abes görebileceği veya tebessüm edeceğimiz birçok konuların bulunacağına inanıyorum... H.K.
 

·                    
Hasan Karadayi Mesela; ilk aklıma gelen, 1.gece tırnak  kesilmez... 2.Hasta olanlar için Gundulu gırında sıtma çalısına çapıt  bağlanırdı... diye başlamak istedim...
Emin Guven Mehmet sanki her mahalle köşesi bir tv yayını gibi tv dizilerini bile kendi eksenine göre yorum yapıyorlar
Hasan Karadayi Geçmişten-çocukluğundan aklına gelenleri yaz...
Emin Guven Mehmet coçukları nazar  dan dolayı küllükde yuvarlamak kapı üstüne kedi at kafası asmak benim  kaynana harman yerindeki karınca yuvararının agzına buğday dökerdi hala  anlamış degilim bunu
Emin Guven Mehmet hasan daha ne  yapayım bundan 9 sen önce argıthan da yaşayan ailelerin hangi lakapla  hitap edildiklerini 8 ay süresince araştırıp yazdım mahalle mahallıe
Kurtulus Kurtulus Abi ben çok  aksiydim .uslu durma için beni kirlallerin hacer ebe (allah rahmet  eylesin ) bi kü fenni içine koyup çevre cevire döndürdü ben çıkmak  istedikce terlikle ağzıma yüzüme vurdu akillanmam icin
Kurtulus Kurtulus Birde benim ebeme kulağı ağrıyan gelirdi.ebemde bi ot yakar dumanına kulaklarına uflerdi.
Seyit Tosun Sabah namazına kalkan anamın ilk işi sokak  kapısını 20-30 cm kadar açmak olurdu: "Melekler ve bereket girsin eve"  diye yapılırdı bu.
Ali Özkan Köyle ilgili değil, Size bir kitap öneriyorum,  Türkçenin kayıp kelimeleri Ahmet Dinç.. Bu kitapta bazı kelimeler  buldum, bizim kullandığı mı kelimelerde var, yaklaşık 15000 kelimelik  sözlük, benden tavsiye!
Ali Özkan Benimde bir hatıram var, küçükken bende hastayken Körsü eti yemiştim, bayada Lezzetliydi! ))
Seyit Tosun Kürsü değil len o. Körsü körsü, resmi literatürdeki adı köstebek ))))
İyi hatırlattın, onun tadına bakan çok olmuştur bizim tertipte. Neye iyi gelirdi Ali o
Kurtulus Kurtulus Ebem domatese hep gafete derdi
Ali Özkan Dipten iyi gidebilmek için herhalde ::) hatırlamıyorum abi, ne için yediğimi
Mustafa Gürün gafete bulgurlaması isa gafete diye bişey var zaten rahmetli doğru söylermiş
Hasan Hüseyin Aydin Körsü etini kronik iltihap icin yedirılirdi
Seyit Tosun Teşekkür ederim Hasan iyi hatırlattın. Gruptaki arkadaşların neden bahsettiğimizi anlasın diye bir de fotoğraf ekliyorum ))))
 
Seyit Tosun'un fotoğrafı.
 
Hasan Karadayi 3-Buluğ çağına gelmiş erkek çocuklarının önünden, hiçbir kadin veya kiz geçmezdi.
Kurtulus Kurtulus Sabah saat 10 da kemal hocaya öğlen gugu hocaya ikindi akif hocaya giderdik biz havalar
Hasan Karadayi 4.Nazar değmesin diye, boynumuzun gizli yerine  tava karası surerdik. Özellikle kız çocuklarının kollarına mercan-mavi  boncuk, erkek çocuklarına iğde çekirdeği veya iğdeden dal kesip  dikerlerdi, kağnı arabalarının lisanlarının iğdeden olmasını  isterlerdi... 5.Öğretmen ile karşılaşınca hazırola geçer, önümüzü  düğmeler selam verirdik.
Birol Metin Hazrola geçip selam dururdunuz ))
Hasan Karadayi 6.Alaşanlar demreye tükürür, Güllaba alerjiye  bulgur püskürür, Takavitler ve TopalAlilerin Şerif Ebe yakma yakarlardı.  Göğeşen Ebe kırık çıkığa bakar, sürekli zift ve içyağı ile üzüm  önerirdi. Keskeslerin Sultan Ebe, doğumlarda gerçekten ebelik  yaparlardı...
Ahmet Karadayı Bir öğretmen olarak babamın yazdığı 5. Madde  olan "hazırola geçmek ve ön iliklemek" benim dikkatimi çekti. Bir an  yanlışlıkla bazı öğrencilerimiz ile kıyaslama yaptım da; inanılmaz  farklar var... Hani biz o kadar istemiyoruz. Ama yine de bu kadari aşırı  imiş. (benim bu yorumum biraz bireysel oldu sanırım.)
Kamil Inal bi de insanda sarılık geçsin diye arıkanlarda  bir ebe vardı kişinin iki kaşı arasına jileti koyar kaşıkla kanamasını  sağlar kan akınca insanda sarılık geçer derlerdi abi rahmetlik anneme  yapmışlardı ben küçüktüm o zaman....
 
T.c. Yaşar Karadayı abi çocuklar  uykusu gelmiş gibi elini yüzünü ovarsa devamlı rukiye teyzem gilin  avgasta yüzünü yıkallarmış nazar var dii,bide zayıf çocukları ve alayan  çocukları mezarda yuvarlarlarmış bide al çocunu ver çocumu dillermiş  düzelsin dii,hiç durmaz alayan çocukları köfüne kollar akrabasının  geçmediği küllükte yuvarlarlarmış bide babasının ayakkabısını  vururlarmış ağzına,çocuk çok düşerse ayaklarını balayıp iki çocuğu  yarıştırırlarmış hangisi önce gelirse ona para verirlermiş,ismail hocada  arpayla siil okur ,
Hasan Karadayi Nail ve diğer büyük agalar-abiler, sıra size geldi, hadi bakalım yoklayın hafızalarınızı... Yok olmasın bu kültürümüz...
T.c. Yaşar Karadayı abi bide çocuğa nazar deydimi kimin deydini bilirsen o adamın eşiğinden toprak veya elbisesinden bi parça kesellermiş abi.
Ali Özkan Seyit abi resmi koymasaydın iiiiiiiyyyy
T.c. Yaşar Karadayı hasan abi o bocuk  ide leri koymalarının sebebi insanda bi enerji varmış o enerji neye  bakarsan yan etki yapıyormuş işte o enerjiyi ilk baktığında o boncuğa ve  ideyle zayıflatmak için takallarmış bende bi büyüğümden duydum nekadar  doruysa
Nebi Yiğit selamun aleyküm arkadaşlar herkese hayırlı geceler dilerim
Nebi Yiğit sabahtan beri takip ediyorum köydeki adetlerimizi
Nebi Yiğit ne güzel şeyler paylaşıyonuz teşekür ederim emeği gecenlere
Nebi Yiğit özellikle hasan abi bu öneriniz için size ayrıca teşekkür ederim
Nebi Yiğit birde ben paylaşmak istedim musadeniz ile
Nebi Yiğit köyümüzde yılancık denen bir rahatsızlık geciren oldumu rahmetli babamada (ALAGEYİK KERİM ) yılan eti almaya gelirlerdi...
T.c. Yaşar Karadayı abi çocuğun kulağı fazla sancıdımı yeni doğum yapan kadından kulağına süt sağallardı haa  kadının çocuğu kız olacakmış,göz ağrısına içilen çaydan akıtıllarmış  abi.
Nebi Yiğit rahmetli babam yılanı tuttuktan sonra onun etini tuzlayıp asar kuruturdu gelen rahatsızlık geciren köylülerimize verirdi
T.c. Yaşar Karadayı abi bide isnanın elinde vaya topuğunda nasır gibi sert bişey çıkarya onun adı tavuk g onuda tavuğun g sini sürerlerdi abi
T.c. Yaşar Karadayı nazar deymesine kurşun dökellerdi
Nebi Yiğit birde uluma denen bir rahatsızlık vardı. uluma  olan kişi sabah namazından sonra kimse sokağa cıkmadan öğendere denen  deyneğin üzerine binip iki mezarlık arasına gider orda ben uluma oldum,  ben uluma oldum diyerek mezarlık arasındaki yolu yürür gelirdi evine...
Nebi Yiğit bizim mahallede paracı ebe denen bir rahmetli  teyze vardı. Bayramlarda sabah bişi toplamaya cıktığımızda önce ona  giderdik çünkü bişi yerine her gelene para dağıtırdı..İsmini bu sebeten  paracı ebe koymuştuk... ALLAH rahmet eylesin...
Emin Guven Mehmet burda yazılan gecmiş anılar bir sayfada topanarak saklanmalı
Yalçın Orhan Bir de uluma oldu mu kuru soğanı 4e bölüp 4 yol kavşağında uluma oldum huuuu diye diye birer parça soğan atarlar dı
Yücel Arikan Bilmem ama çok ilginç bilgiler gelecektir.  Kızların baş gezme sırasında azarı mahallesindeki Hüyük caminin etrafını  bir kaç kez dolaşmazsa bebeğinin olmayacağı düşüncesi bir tanesi
Hasan Karadayi Bu kültürü abes gören genç arkadaşlarimizin "vay bee" nidalarınıda duymak isteriz mümkünse...
Yücel Arikan salvarı akan çocukların salvarını dayısı makasla keserse ağzı akmazmış
Hasan Karadayi 7.Köye Ak Mahalledeki ve Çavdar dedenin  bekçiliğini yaptığı motur binasından jeneratörle verilen elektrik, gece  saat 23.00 de kesilirdi.
Seyit Tosun Yaşar Karadayı ve Nebi güzel iş çıkarmışsınız sağ olun.
Seyit Tosun Bezine toprak doldurulanlar el kaldırsın bakalım..... )))
Hasan Karadayi Ben. "Çocuk toprağa" diyorlardı ona.
Seyit Tosun O toprak sanırım biraz killi topraktı. Daha  çok sıvı emme özelliği vardı. Çocukların bezine konuluyordu ki çocuk  çevre kirliliği yaratmasın ))). 
Yan etkisi ise fazla toprak doldurulduğu zaman çocuğun ayaklarının biraz eğri olmasına sebep olabiliyordu.
Can Bebe, Molfiks, Prima gibi markalar yerine, Akmahalle topra, Akzıvalık topra.... gibi markalarımız vardı yani ))
T.c. Yaşar Karadayı abiler 70 li  yılların ve 80 li nesillerin son zamanına kadar topraklanırdık ama  topraklananlar bence diyerlerinden daha sağlıklı
Nebi Yiğit arkadaşlar duvar kenarlarına gecer beşer tane  küçük çukurlar kazıp zannedersem 32 taş olması gerek cukurlara dağıtıp  holeme denen bir oyun oynardık...
Nebi Yiğit eskiden bu saklambaç oyununa yuttu derdik yanılmıyorsam 
Nebi Yiğit rahmetli emir olundan artistli cukulata alıp  onları duvardan belirli bir yükseklikten bırakarak o kağıtların üstüste  gelmesiyle oyun kazanmaya çalışırdık...
Nebi Yiğit ayrıca gazoz kapaklarıda aynen oynardık
Nebi Yiğit geceleri bir kemik bularak onu karanlıkta bir  yerlee atarak bulmaya calışırdık kim bulupda kimi yakalarsa o kişi  kemiği bulanı belirli bir mesafeye kadar sırtında taşırdı. bu oyunun  adıda sütlü kemik derdik...
Nebi Yiğit kırılan saksıları üst üste koyup top atıp düşürme amaçlı olarak saksılı top oynardık
Nebi Yiğit belirli bir yere teneke dikip belirli bir mesafeden taş atarak o tenekeyi devirmeye çalışırdık bunun adınada hotak dedik...
Nebi Yiğit hiç unutmuyorum mahallede hotak oynarken ebe  ben olmuştum. benim amca oğluda taş atıyordu tenekeye cocuk degilmiyiz  bende o anda kafamı eğmişim taşın gelişini seyrediyodum ) sonrada bir  baktım kendimi yerde buldum tabiki bu arada bizim kafa yarılmış.eskiden  böyle yaralanmalara hemen bir tereyağı veya margarin koyup sararlardı  tabiki banada aynısını yapmışlar.halen o taşın izi bellidir. hiç  unutamadığım anılardan birisi bu ...
Hasan Karadayi 8. Köyün tenha ve kuytu yerlerinde;
Sarıklı dedelerin olduğu, ak-gönekli adamların dolaştığı, keçi ve  bülüçleriyle! birlikte tavuktan! şeytanların! hayallerini kurardık... 
Bunların hepsi kurgu ve uçuk-kaçık şeylerden ibaret olduğu için,  bunların hiçbirisini gören olmazdı, gördüm diyen ise hep yalan  söylerdi!..
Hasan Karadayi 9.Malum, (lütfen bu maddeyi özrümle kabul edin...) 
Eskiden, genellikle hela'lar=100 numaralar=ayak yolları=tuvaletler=WC’ler, hep hayat'ın veya bahçenin diğer köşesinde olurdu... 
Çocuklar buraya her zaman bir başkasıyla giderlerdi... 
Rahmetli anamdan böyle bir istekte bulunduğumda! ise; 
Babam: " … oğlum, bak sen erkek çocuğusun ve böyüdün gari!, şu benim  şapkayı giy, tuvalete onunla git!, o zaman korkmazsın..!" dedi...
Gerçekten de dışarıya çıkarken o şapkayı giydim ve hiç korkmadım!!!, o zamandan beri hep yalnız gidiyorum!!... )
Hasan Karadayi 10-Başgızı gezerken;
Başgızını alan (davet eden) evin genç bir oğlu varsa, sütlünün içine bir  boncuk atılır ve başgızının sofrasına konulurdu… o sütlünün içindeki  boncuk kimin kaşığına gelirse o kız o oğlana nasipliymiş gibi  algılanırdı…
Osman Atmaca Cocuk topragi dedigimiz kumlu bir karisimdi,kisin sogukta sobanin  yaninda durur,tenekeden kesilmis bir kap icinde bazende isitilip bebegin  kundagina sarilirdi.Bebekler tavandan halkalara baglanmis iplere asili  salincaklara yatirilip uyutulur,uyandiginda besige baglanmis bir ip  yardimiyla sallanirdi.Salincaklar cesitli ve renkli aksesuvarla  suslenirdi.Hatta kaplumba yavrularinin krutulup ici bosaltilan kabuklari  baglanirdi.
Osman Atmaca Korsu (kostebek) bahce ve tarlalardaki urunlere zarar verdigi icin  veya hastaliga etinin iyi geldigi icin benden istedikleri icin cokca  yakalamistim.Ancak ozel kapani ve silahim olmadigindan kendimce bir  sistem uygulardim.Belki bilmiyenimiz vardir korsunun yuzeye teptigi  topragin ustu acilarak deliginden hava girdiginde hemen kapatmak icin  ayrica deligin yanina koydugum soganin kokusuna gelir,ancak insan kokusu  ve nefes hissederse hemen kacardi.Bende deligin 15-20 santim  istikametin
Osman Atmaca Bir uzun bicak yerlestirip topragi yuzeye itmeye baslayip geri  kacarkan bicagin uzerine basip yakalardim.Simdi aklima geliyorda bugun  tekrar yaparmisin deseler kesinlikle yapmazdim,cunku her can tasiyanin  yasamaya hakki var bi zlere zarar verseler bile.
Hasan Hüseyin Aydin Salıncak(beşık)  odalarda tavandakı agaclara cakılan tokalara ip baglanarak kurulur ve  cocuk salıncagın altında uzun bır ıple sallanırdı
Emin Guven Mehmet argıthan site  sayfalarında zamanla hazırlayıp yayınladıgım yöremizde kullanılan  değimler ve isimlerden yola çıkarsak çok şeyler üretebiliri
Emin Guven Mehmet ARGITHAN  BİLGİLERİNİN EN GÜZEL DERLEYİP TOPLAYAN VE YAYINLAYAN TEK KİŞİ AYHAN ŞEN  KARDEŞİMİZZ VAR İNŞALLAH ODA SAYFASINI MUHAFAZA EDERDE GERİYE BİR  ŞEYŞER KALIR
T.c. Yaşar Karadayı hasan abi senin bu  paylaşımın eskiden tedavi amaçlı yapılanları öğrenmek deyilmi yoksa  argıthanına has adetler ve yapılan şeylerimi sordun
T.c. Yaşar Karadayı ben tedavi olarak algıladım
Hasan Karadayi Yaşar, bu ortamda eskiyi hatırlatan, hiçbir  kitapta bulunmayan, sonraki kuşaklara aktarilmasi gereken kültür ve  geleneksel olarak olarak yaşanmış ne varsa hepsinin paylaşılması  amaçlanmıştir... Daha fazla katkı olacağını umuyorum...
Osman Atmaca Ben cok kucukken(5-6 yaslarimda) babamin ayaklarindaki rahatsizlik  icin at arabasi ile kadinhani tarafinda vidanli olarak hatirladigim bir  koye gittik.Orada pabuccu hoca denilen zat odasindaki dolaptan eski bir  pabuc cikarip okuyarak babamin ayaklarina surmustu.Ben o yasta bile  rahatsizligin boyle hurafe tedavi usulleri ile iyilesmiyecegini  anlamistim.Daha sonraki yillarda o hoca ile ilgili hic bir sey  duymadim.Bilgisi olan varsa paylasirsak memnun olurum.
Hasan Karadayi 11- Eskiden gelinlerin anası evinden getirdiği  fotoğraftaki gibi aynaların iki yanından aşağı, 5'er gözlü iki tane  cepken ve iğnelikler asılırdı, cepkenlerin ayrı bir dikim şekli olurdu  ve değişik çit parçalarından birleştirilerek dikilirdi, ceplerine ise  inci, boncuk, mercan, iğne, çatal-iğneler konurdu, çoğu zamanda süsten  ibaretti... 
12- Gece aynaya bakılmaz ve bakan kişinin gözlerinin şaşı olacağı, hatta  daha ilerisini söyleyeyim, bakan kişinin delireceği bile söylenirdi... 
13-Gece sakız çiğnenmez, çiğneyenin ölü eti çiğnediği bile söylenirdi...
 
Hasan Karadayi'nin fotoğrafı.
 
Hasan Karadayi 14-Eskiden, bedesten, goç buynuzu, darakcın,  şekerpare, sandıklı, patiseli, sıçan dişi gibi motif adları verilen  gıcılı çoraplar örülürdü.. şimdilerde sanırım bunları ören veya bilen  kalmadı, unutulmaya yüztuttu bunlar…
Benden bu kadar arkadaşlar.. 
(Osman Atmaca Abi, bahsettiğiniz köyün bugünkü adı Meydanlıdır. Ama halk  arasında, Midanlı, Fidanlı veya Vidanlı olarak telaffuz ediliyor  sanırım. Aynı zamanda o ocak hala devam ediyor…)
 
Hasan Karadayi'nin fotoğrafı.
 
Osman Atmaca Hasan bey verdigin bilgi icin tesekkur edi






ARGITHANI NAHİYESİNİN LAV EDİLMESİ
t : 72
MAZBATALAR
8. 9.1337 0:1
Büyük Millet Meclisi Riyaseti Celilesinc
1. — Konya vilâyetinde Çekil namiyle bir nahiye
teşkiline dair kanun lâyihası ve Dahiliye
Encümeni mazbatası
REİS — Efendim; Matbuat Müdürü gelinceye
kadar Ilgın kazası dâhilinde Argıdhan nahiyesi
yerine Çekil nahiyesinin teşkiline dair bir
lâyihai kanuniye var. Onu müzakere edelim.
Esbabı mucibe
Merkez nahiyeden başka hiçbir karyesi olmıyan
(Argıdhan nahiyesinin lâğviyle Aşağı ve
Yukarı Çekiller, Belekler, Tigrak, Derat, Gelin,
Çınar, Âşıkderbend, Çiftliközü, Arabözü, Menavi,
Teke, Dekiş karyelerinden ibaret olmak üzere)
Çekil namiyle bir nahiye teşkilinin emnü inzibat
noktasından mucibi muhassenat olacağı anlaşılmıştır.
Maahaza lâğvedilecek (Argıdhan) nahiyesinin
200 haneden mürekkebolmasına göre orada
bir karye teşkiliyle müdüriyete ait bir vazaifin
reis tarafından ifası münasip görülmüştür. Binaenaleyh
her iki taraf için aranılan inzibat
ve intizamı idare şu suretle nazarı dikkate almtnıştır.
Lâyihai kanuniye suretidir
MADDE 1. — Konya vilâyetinin Ilgın kazasına
merbut (Argıd'hanı) nahiyesi lâğvedilerek
onun yerine (Çekil) namiyle müceddeden
bir nahiye teşkil edilmiştir.
MADDE 2. — Tarihi tebliğinden muteber
olan işbu kanunun tatbikine Dahiliye Vekâleti
memurdur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Reisi Seriye Vekili
Mustafa Kemal Fehmi
Müdafaai Milliye
Vekili Adliye Vekili
Fevzi Celâleddin Arif
Dahiliye VekilirN. Hariciye Vekâleti V.
Adnan Ahmed Muhtar
Maliye Vekili Maarif Vekili
Ferid Hamdullah Subhi
Nafıa Vekili İktisat Vekâleti V.
Ömer Lûtfi Mahmud Celâl
Sıhhiye Vekili Erkânı Harbiyei Umumiye Reisi
Adnan Fevzi
Konya vilâyetinin Ilgın kazasına merbut
(Argıdhanı.) nahiyesinin lâğviyle yerine (Çekil)
namiyle müceddeden bir nahiye teşkili hakkındaki
Hükümetin teklifi kanunisi okundu. Teşkilâtı
Esasiye Kanunu mucibince bu gibi nevahi
teşkilâtının şekli tebeddül ettiğinden Nevahi
Kanununun hini tatbikinde alacağı şekil dairesinde
muamele edilmek üzere inzibat noktasından
Heyeti Vekilenin nrezkûr teklifi encümenimizce
kabul edilmiş olmakla Heyeti Umumiyeye
arz ve takdim kılındı.
Dahiliye Encümeni Reisi Mazbata Muharriri
Karesi Konya
Melmved Vehbi
Kâtip Âza Âza
Gene Kayseri İzmit
—— Atıf ' Sırrı
Âza
Yozgad .
Feyyaz Âli
VEHBİ Ef. (Konya) — Efendim, (Argıd)
denilen mahal hemen diyebilirim ki, teşkilâttan
pekçok zaman evvel nahiyedir. Karyeleri çok,
memleket mamurdur. Şimdi elli altmış sene nahivdik
ile ülfet etmiş olan bir nahiyenin lâğviyle
yeniden bir nahiye ieadetmekteki mânayı
anlamam. Fakat (Çekil) dağ içinde ve bu
defa isyanda âmil olan bir karyedir. Eğer lazımsa
orada ayrıca bir nahiye müdürü bulunsun.
Zannederim bunda bir mâna yoktur. Benim
memleketim, benim dairei intihabiyem dahilinde
olduğu için bunu pekâlâ biliyorum. Tam
altmış senedir bir nahiyedir. Bunu oradan alıp
da diğer yere nakletmenin mânasını anlamam.
Bunu aklım kabul etmiyor. Reddini teklif ediyorum.
İSMAİL ŞÜKRÜ Ef. (Karahisarı Sahib) —
Bendenizden evvel bu hususta söz söyliyen Hoca
Vehbi Efendinin buyurdukları veçhile Çekil'de
yeniden bir nahiye teşkili meselesi bütçeye
taallûk eder. (Argıthan) nahiyesinde ise
evvelce müdür nakil ve tahvil edilmişti. Nahiye
olmaklığa ihtiyacı yoktur. Nahiye olmadığı
halde fevkalâde mükemmel surette idare
olunur. Akşehir'e kariptir. Çekil takriben üç
saattir. Fakat Çekil mevkien hemen diyebilirim
üç karyesi vardır. Çekiliulya, Çekilisüflâ ve
saire. Çekilisüflâ bin beş vüz, iki bin haneye
— 160 ~~
î : 72 8.9.
yakındır, burası ormanla muhat, alelekser âsiler
orada toplanıyor. Burada vak'ai isyaniyede
(700) kişilik bir alay teşkil ettiler. Başlarında
on bir tane ihtiyat zabiti bulunuyorlardı. Ahzıasker
teşkilâtı yaptılar ve Hükümet aleyhinde
çalışmaya başladılar. Hükümet aleyhinde
asker cemettiler. Uzunboylu meseledir. Bugün
bu şeyi tasdik edelim. Yarın için tekrar lâğvederiz.
Bugün için Argıt'da nahiyeye lüzum
yoktur. Yarın için lüzum tahakkuk ederse oraya
da bir nahiye müdürü gönderilir. Bugün
için bunun kabulünü teklif ediyorum. Çünkü
mesele ehemmiyetlidir.
EAGIB B. (Amasya) — Hükümet esbabını
izah etsin.
DAHİLÎYE VEKÂLETİ MÜSTEŞARI HAMÎD
B. — Efendim; filhakika Vehbi Efendinin
arzuları veçhile her iki tarafın da nahiye olarak
kalması daha iyidir. Memlekette nahiye ne
kadar tevessü ederse idare o kadar suhulet
kesbeder. Fakat bugün bütçe müsaidolmadığından
bir nahiyeyi bir taraftan diğer tarafa
nakil mecburiyetindeyiz. (Kâfi sesleri)
LÜTFİ B. (Malatya) — Nahiye teşkil edeceğimiz
yerler için muhassasat çaresini bulmak
lâzımgelir. Buna bugün imkân olmadığına nazaran
inzibat itibariyle nahiye merkezi dediğimiz
köyde bir karakol teşkil ederek bir miktar jandarma
ile bir jandarma çavuşu bulundurmak
kâfi değil mi efendim ?
VEHBİ B. (Karesi) — Efendim, geçen gün
nahiye teşkili hakkında bir şey söylemiştim.
Efendim, bizdeki nahiye teşkilâtı bir dereceye
kadar zaittir. Bu nahiyeler ne inzibat ve ne de
idareye yarar iratta mahalli olmıyan teşkilâttan
birisi de bizde bu şekildeki^ nahiyelerdir.
Dahiliye Vekâleti memlekete hakikaten refah
ve saadet temin etmek için, ahaliye ait kısımların
ahaliye terk edileceğine kaani olmamış mıdır
ki, henüz eski usulde teşkilâta devam ediyor?
Yoksa bu teşkilâtı zaruret neticesi olarak mı
yapıyor? Bunu anlamak için Meclisi Âli geçen
gün böyle bir teklifi tehir etmiştir. Eski teşkilâttan
memleket için kâr yerine zarar hâsıl olmaktadır
ki, bunu tecrübeler de göstermiştir.
Bendenizin kendi kanaatim üzerine diyorum ki;
Hükümet asayişi temin etmek istiyorsa bir an
evvel Dahiliye Vekâletinden temenni ederiz,
memleketin halkına ait ve hiç kimsenin nezet-
1337 O : 1
mek hakkını haiz olmadığı bu hakkı teslim etsin,
ona ait lâyihayı şurada müzakere edelim.
TUNALI HİLMİ B. (Bolu) — Efendim; İnsan
külle nail olamayınca cüze mazhar olur. Allah'a
şükürler olsun bir kısım halka biraz nefes
alabilecek bir vasıta bahşedilmek isteniliyor.
Kül demlen Teşkilâtı Esasiye Kanunu ortaya sürülüyor.
Fakat şu zamanda olamaz, tatbik edebilenin
alnını karışlarım. Çünkü gayei milliye;
evvel emirde hain, murdar Yunanlıları ve hain,
murdar İngilizleri tepelemekten ibarettir.
Badehu oraya geliriz. Binaenaleyh Hükümete teşekkür
ederim ki; bir esası ele alarak buraya bir
teklifi kanuni getirmiştir, rica ederim bir an evvel
bunu kabul edelim.
MUSA KÂZİM Ef. (Konya) — Efendim;
Hükümetin teklif ettiği lâyihai kanuniye muvafık
değildir. Çünkü Çekil karyesi de Argıdhanı
nahiyesi de Ilgın kazasına mesafe itibariyle
müsavidir. Sekiz saat, sekiz saat. Altı saat, altı
saat. Mesafe itibariyle müsavidir. Argıdhanı cesim,
daha varidatlı, münevver bir karyedir. Çekil,
fiilî isyanın merkezi olmuş ise Argıd nahiyesi
de yerli ahalisinden bir kaç kişi de
buraya isyan erbabını sokmamışlardır, müdafaa
etmişlerdir. Ve Hükümete bu suretle hizmet etmişlerdir.
Binaenaleyh öteden beri nahiye olarak
alıştıklarından nahiyelerinin merkezini başka
bir karyeye nakletmek, onlara makûs bir
mükâfat vermektir. Halbuki eğer burada nahiye
teşkilinden maksat asayişin temini ise, Ilgın'da
isyan zuhur etmiş, nahiye müdürü Çekil karyesinde
katledilmiştir. Demek bir karyeyi nahiye
yapmakla maksut, gaye hâsıl olmuyor. Orada
jandarma karakol ve inzibat memurları ve mıırtaka
kumandanı bulundurmak bunun daha ziyade
vâsi bir surette ifasına kâfidir. Nahiye
müdürü nedir? Kuvvet itibariyle neyi temin
eder? Asayiş temin edilecekse isyan nahiye müdürünün
olduğu yerde zuhur etmiş, ihtilâl
edilmiş, içtimalar orada yapılmış, asker firarileri
oraya tecemmu etmiş, vakit ve zamaniyle bunların
içtimaını Argıdhanı karyesi ahalisi haber
almışlar ve âsilere karşı müdafaada bulunmuşlardır.
Hoca Efendi Hazretlerinin buyurduğu
gibi, Argıdhanı eskiden beri nahiye merkezidir.
Hocası var «uleması var, fudelâsı var» bir Ali
Efendisi var. Bu adam âsileri, buraya sokmamış.
Kaymakamlar kaçtığı halde o karye kendi
— 161 —
î : 72 8.9.
inzibatına kendisi temin etmiş. Usatı tenkil etmiştir.
Onlara bunun mükâfatını vermek, orada
nahiye müdiriyetini ipka etmektir. Hilafını yaparsak
makûs bir mükâfat vermiş oluruz.
İSMAİL ŞÜKRÜ Ef, (Karahisarı Sahib) —
Hakikaten muvakkaten görülen lüzum üzerine
Argıdhanı Müdürü oraya, naklolunmuş ve orada
isyan esnasında Müdür katlolunmustur. Fakat
Argıdhanı nahiye olduğundan oraya münevveran
çok gitmiş, gelmiş, ahaliyi tenvir etmiş, isyan
alevlendiği esnada ahali isyanı 'bastırmış.
Mükâfat 'meselesine 'gelince : Bugünden itibaren
Çekü'de nahiye teşkili tahtı vücuptadır,
Geç kalınmış, çünkü orayı da tenvir etmek lâzım.
Evvelce tenevvür etmiş. Onun mükâfatın]
da sonra düşünelim. Rica ederim. Şimdiden oraya
mükâfat vermeyi düşünmiyelim. Orası da evvelce
tenevvür etmiş, millet oraya para sarf etmiş,
nahiye teşkil etmiş. Bunun kabulünü teklif
ederim.
TUNALl HİLMİ B. (Bolu) — Madem iki,
kendi kendilerine idarelerini temin etmişler, serbestçe
bırakmak lâzımdır. Yaşasınlar.
MUSA' KÂZİM Ef. (Konya) — Efendim;
Efendi Hazretleri diyor (ki; evvelce Argıthanı
nahiyesi tenvir edilmiş münevver bir halktır.
Binaenaleyh ötede münevver yoktur. Hükümetin
nakliyle orayı da tenvir edelim. Demek ki
diğer tarafı cehalete atacağız, hu mugalatadır.
VEHBİ B. (Karesi) — Efendim; dağa çıkan
eşkiya affediliyor. İtaat eden halk mutlaka müddetinin
üçte ikisini ikmal etmedikçe «serbest bırakılmıyor.
Bu da onun gibi. Şimdi Argıd'da
halk itaat etmiş, Hükümete sadık kalmıştır.
Siz sadık kaldınız. Onun için Hükümeti sizden
alacağız. Başka yere göndereceğiz, demektir.
REİS — Başka süz istiyen yok. Binaenaleyh
maddeyi okutup, reyi âlinize vaz'edeceğim.
MADDE 1. — Konya vilâyetinin Ilgın kazasına
merbut Argıdhan'ı nahiyesi lâğvedilerek
onun yerine ('Çekil) namiyle müceddeden bir
nahiye teşkil edilmiştir.
REİS — Maddeyi kabul edenler lütfen 'el
•kaldırsın : (Ret «adaları) Madde <kabul edilmemiştir.
Binaenaleyh kanun reddedilmiştir.
Efendim; Matbuat Müdürü teşrif ettiler zannederim.
(Matbuat Müdürüne hitaben) Efendim;
ordu ve mecruhine gazete göndermek için
bütçeye on beş bin lira tahsisatı munzama ilâ-
1337 C : 1
vesi hakkında İhsan Bey teşrifinizden evvel bir
teklif vermişlerdi. Arkadaşlar zaten bunun matbuat
'bütçesinde tahsisatı vardır, veriliyor, ezcümle
Hâkimijreti Milliye'ye üç 'bin lira verilmiş,
bu paraya mukabil bittabi gazeteler gönderiliyor-.
Onun için bu teklife lüzum yoktur, dediler.
Şimdi buna dair malûmat almak üzere sizi
davet ettik.

ARGITHAN NAHİYESİNİN ZAAFLARI

KAHVEHANELER : Yaklaşık olarak 25 civarında kahve hane olduğunu biliyorum bazıları eski yapıların altında

bazılarda yeni yapılan binalarda 25 inden 20 sinde her türlü oyun olan ve iki veya üç tanesinde bilardo bulunan gençlerin uğrak

yerleri eskiye nazaran kumar türü kötü alışkanlıklar artık fazla olmamakla beraber yinede tarlaların bir çoğu kumara gittiğini

biliyorum geçmiş yıllarda yaklaşık her kahvehanede parasına kumar oynanıyordu yine her kahvede bira satışı selbesti.yinede bu alışkanlıktan vazgeçmeyenler var

birde sağlık acısından fazla elverişli ve bakımlı çok nadir kahvehaneler var buralarda paylaşılması gereken köy adına ve

yaşayanlar adına çok şeyler var fakat bu kültür ancak kağıt ve okey oyunları gibi eğlenceye yönelik bir işe yaradığı dışarıda

yaşayanları aradığın zaman bulabileceğin tek yer kahvehaneler.

SAĞLIK : Nüfus orantısına göre hizmet veren bina ve personel çok yetersiz yönetim bunu iki ilçenin

yakınlığından dolayı fazla ciddi sorun olarak görmüyor ılgın ve Akşehir de bulunan devlet hastanelerin ulaşım yakınlığından

dolayı fazla önemsenmediğinin kanısındayım.
Köyde yaşayanların yüzde sekseni 50 yaş üzeri ve emekli sağlık sorunları da üst sınırında özellikle böbrek hastaları astım ve

kanser gibi hastalıklar son yıllarda daha da fazlalaştı sağlık ocakları yetersiz ve doktorlar fazla uzun süre kalmak istemiyor

eczane tam faaliyet veremediği gibi ilaç alan kişiler veresiye ve borca yazdırıp uzun süre ilaç paralarını ödemediklerinden

dolayı sık sık kapandığı oluyor doğum doktoru ve diğer bölüm doktoru yetersiz bina sorunu halen devam ediyor.

ÇEVRE :Etrafımıza baktığımız zaman ulaşım yerleşim açısından mükemmel bir arazi yapısına sahibiz

yalnız etkinlik acısından fazla bir yer yok piknik ve alilece gezilecek fazla bir mekan oluşturulmamış belediye bu yönde her

hangi bir atılımı yok Doğanhisar dan gelip çavuşcu gölüne uzanan argıthan çayı yeşillik ve oturulabilecek çok alana sahip

fakat mayıs ayının başından yukarıda su kesildiği için fazla bir cazibesi kalmıyor mahalle ve sokak yolları son zamanlarda

kilitli taş döşenmesinden sonra hem sağlık hemde görünüm olarak güzel bir gelişme

TARIM : Çevremizdeki konuma baktığımız zaman alan ve arazi olarak en çok arazi sahibi olan köylerden

biriyiz fakat fazla sulak arazimiz yok kuru tarım yapılmakta köyün kuzey ve güneyinde bulunan çaydan dolayı biraz sulak

ekilebilen arazi mevcut buralarda yiyeceği kadar sebze ve haşhaş pancar gibi geliri yüksek ekimler yapılmakta kurak

alanlarda arpa buğday ve yulaf gibi ürünler ekilmektedir.
Köy tarım araçları bakımından zengin bir verisi vardır her iki evin birinde traktör vardır

EKONOMİ : Gelir bakımından tarlalardan elde edilen mahsullerden başka son zaman larda süt ineği çokca

yaygınlaşmış durumca fakat bu süt leride kendileri değerlendiremedikleri için dışarıya satılıyor bundan 30 yıl önce her

mahallenin 4-5 tane koyun inek ve manda eğleyi vardı her evde 20 den fazla koyun iki veya üç inek ve manda bulunurdu ne

olmuşsa 30 yılda tükenme derecesine geldi fakat bunun sebebi nufusun çoğalması ve okuma ve dışarıda çalışmak için

gidenlerde bu azalmaya etkin olmuştur bir bakıma buda iyi olmuştur okuma oranı ve dışarıda işçi ve memur oranı artmıştır.

İLETİŞİM : dışarıda çalımaya gidenlerin son zamanlarda internet aracılığı ile iyi bir iletişime girdiklerini

görüyoruz kurulan argıthan siteleri sayesinde birbirinden uzak ve tanımadıkları kişileri bu kanalla tanıma fırsatını buluyorlar

fakat köyde bazı kafaların hala değişmediğini görüyoruz davranış dedikodu ve hasetcilik yıllardır devam etmektedir dışarıda

yıllardır kalan kişilerin gezmeye geldikleri zaman abes ile karşılaştıkları sorunlardan biri köyde bu fakat son zamanlarda köy

adına ve köyde yaşayanlar adına bir şeyler yapmak isteyenler gittikçe çoğalmaktadır

SOSYAL FAAALİYETLER : yıllardır belediyenin el atmadığı konuların başında sosyal alanlar gelmekte gezmeye gelen veya misafir

olanları gezdirecek bir bölge ve alan hiç yok denecek kadar konaklama lokanta cafe dinlenebilecek bir etkinlikten yoksunuz

BELEDİYE: 1887 kurulan belediye ve yönetimi siyasi çekişmeden başka köy için hiçbir çivi çakmadığı

elinde var olan mülkiyetlerde her gelen yönetim satarak imkân sağlamaya yöneldiği ve köyün gelişmesi için yıllardır bir kazık

çakmadığı gibi elde var olan tarih ve kültürel değerlerini yıkmak ve yok etmekle üstlerine yoktur secim sonrası siyasi ayrışın bir

kine nefret döndüğü gibi yapılması gerekenlere de engel olunduğu görülmektedir
Artık belediye bir şeyimiz kalmadı hükümetin çıkarmış oldugu yasa ile belediyemiz kapanarak merkez mahalle ünvanını aldı yani. 1887 yılında kurulan belediye aynı tarihi köprünün toprak altına gömüldüğü gibi yok edildi
argıthanı mahalle muhtarlığı olarak faaaliyet göstermektedir

TARİH VE KÜLTÜREL DEĞERLERİMİZ :
Yaklaşık tarihi 2700 yıllık bir maziye sahip olan kültür ve tarihi eserlerin bilinç dışı yok edildiği görülüyor adının anıldığı HAN

köy ortasında bulunan 900 yıllık tarihi ARGITHAN KÖPRÜSÜ toprak altına gömülmesi ve çok ESKİ MEZARLAR sökülerek

tarlaya çevrilmesi İKİYÜZ YILLIK EVLERİN YOL İÇİN YIKILMASI GİBİ

HALK PAZAR YERLERİ : Argıthan naiyesi içinde kurulan halk pazarı pazar günleri halka hizmet vermekte olup pazarda çok eksiklikler görülmekdedir pazzara giran gıda ürünlerin kontrol dışı satışına izin verilmesi denetimin olmammayısı nın yanı sıra köy halkından ürettiğini satan hiç bir esnaf bulunmammaktadır. hazır tüketim mevcutdur.
Argıt han tarihi incelendiği zaman yaklaşık olarak 3700 yıllık bir tarih kültürü ve hâkimiyetine
sahip olduğu ve şimdiki yerleşik halkında 1000 yıla yakındır nahiyede yaşadıkları görülmektedir.
Bölgenin arazi yapısı olarak çok geniş bir alana dağıldığı güneyde Doğanhisar ilçe sınırlar batıda yılan Yusuf köyü, doğuda
Kapaklı köyü, kuzeyde Çavuşçu köyü ve göl sınırlarına dayanan bölgenin en çok arazi hâkimiyetine sahip olduğu
görülmektedir.
Fakat 2000 li yıllara gelindiği zaman toprak potansiyel gücünde daralmalar görüldüğü tespit edilmiştir.
1887 yılında kurulan belediye yönetimi ile daha genişlemesi beklenirken nahiyenin kapalı bir kimlik yapısı içinde kaldığı
yönetimlerin ekonomi ve sosyal alanlarda bir adım bile atmadıkları görülmektedir.
Yılların dağılımında meydana gelen depremlerden köy hasarlar almıssada toparlanmak için argıt han halkında bir birlik ve
bütünlük olmadığı görülmektedir.
Toplum yaşantıları incelendiği zaman ise nahiyenin arazi hâkimiyeti itibarı ile çiftçilik yaygın olmakla beraber toprak yapısına
dayalı olarak ekili alanlarının nadasa bir sene boş bırakılması ve bölgenin su oranlarının yok denecek kadar az olması bu gibi
tedbirlere yöneltilmektedir.
Özelilikle tarımsal alanda pancar ekimi, tahıl ekimi ve hatırladığım kadarı ile haşhaş ve üzüm bağları ile bir zamanlar ayakda
duran nahiyede bu alanların birçoğu yok olmaya yaklaşmıştır.
Konya afyon karayolları ana yolunun argıt han nahiyesi içinden geçme avantajını bile kullanılmadığı görülmektedir. Son
zamanlarda cevre yolunun genişletilmesi meydana gelen kazaları azaltmaktan başka bir işe yaramamıştır.
Azari yapısı incelendiği zaman Doğanhisar dağları bölgesinden gelen argıt hanı çayının nahiye içerisinden geçmesi bile bir
avantaj olarak değerlendirilmediği gibi nahiyenin kuzey ve güney bölgelerinde bulunan sulanabilir alanların nispeten halkın
gıda yiyecekleri için ekim alanları olarak ekilse de yeterli olmadığı ve son yıllarda köye kurulan halk pazarlarından ihtiyaçların
yabancıların getirdiği gıdalardan yapıldığı görülmektedir.
Argıthanı tarihi kültürel yapıları incelendiği zaman kuruluşundan 3700 yıl öncesine dayalı tarihi kalıntıların var olduğu
görülmektedir. Yakın dönemimize kadar olan yapıların incelendiği zaman argıt handa var olan fakat şimdi toprak altına gömülen
han ile köprüsü yaklaşık olarak 960 yıllık bir tarihi değerlere sahip olduğu görülmektedir.
argıthanı köprüsü 1268 tarihi yapısına sahipdir 1988 yılında dönemin belediye başkanı tarafındanyanına yapıan yeni köprü evdası için bu tarihi yapı yok edilmiştir. bunun ile ilgili olarak 2004 yılında gerekli yerlerle yapılan yazışmalarda gerkgörüldüğü ve istenldigi takdirde köprünün kzı ile yer yüzüne çıkarıma yazısı onayı elimde mevcutdur.
Fakat 1987-88 yıllarda yerel yönetimler yeni köprü ve yeni alanlar yaratmak için bu tarihi kültürel yapılarımızı yok ettikleri
görülmektedir.
Argıt han halkının ve geleceğin genç nesillerinde bu kültürel değerlere önem vermedikleri görülmektedir.
Argıt han halkının yaşam mücadeleleri kendi içerisine kapalı bir toplum olması bir yana gösteri ve övünmelere dayalı bir kimlik
yapısına sahip dir. Örneğin düğünlerin hazırlanışı tüketilen yiyecek oranının çok lüks seviyelerde olduğu gibi takı ve giyim
olayının da halkın birbirine nispet yaparcasına bir yarış halinde oldukları görülmektedir.
Bu bağlamla elinde mülkiyeti olan bu şahıslar düğünlerde yapılan harcamalarda diğer insanları tetikleyici olarak görülmekle
varlığı kısıtlı olanlar ise elindeki toprakları satarak düğün yapmaları köyün topraklarının bir bölümünün yabancıların eline
geçmeleri sağlanmıştır. tabiki daha çocuk denecek yaşda evnendirilme olayları yanı sıra kaynana ve dedi kodu baskısı
yüzünden boşanmaların arması son zamanlarda az da değildir
Özellikle son 50 yıl incelendiği zaman halkın kumar oyunlarına düşkünlüğü toprak kayıplarını en büyük sebepleridir. Gecen 80
yılda incelendiği zaman hayvancılık alanında bölgenin en büyük hayvan sahibi olan nahiyede her mahallede 3-4 koyun eyleği,1
-2 büyük baş sığır eyleği yanında merkep eylekleri mevcut olduğu bilinmektedir fakat son zamanlarda dışarıda memur ve devlet
kademelerinde çalışanlar ve özellikle okuma oranının yükselmesi ile birlik de bu hayvancılık anlayışı değişmiş bu dalda
hayvanlarla uğraşacak elemanların azalması hem hayvancılığı hem de toprak alanlarının daralmasına sebebi olmuştur.
Halk elindeki hayvan ve toprak dan yaptığı üretimleri elinde tutabilmek için okuma ve dışarıda çalışma gibi olaylara sıcak
bakmadığı tespiti mevcuttur.
Bölgede yapısal olarak çok güzel bir alanda bulunan nahiye ulaşım tarım alanı ve cevre il ve ilçelere yakınlığı kolay olmakla
birlik de yinede bir açılım yapamadığı malumdur. Son yıllarda nahiyeye yapılan okullar ile bazı yatırımlar biraz toparlanmaya
yönelik bir gelişmedir.
Fakat 2000 yıllarda Ankara da kendi içerisinde yetişen ve hükümete bakan vermiş bir toplum olarak bu fırsatları
değerlendiremediklerinde görülüyor buda köy halkının birlik ve beraberlikken uzak olduklarıdır.
Nahiyede siyasetin başka alanlarda değerlendirilmeye çalışılması bu birlik ve beraberliği meydana getirmemektedir. Son 45
yıldır nahiyeden değişik iş alanlarında ve devlet kademelerinde çalışanların sayısı az denecek kadar değildir, tahmini köyün şimdiki nüfusunun 3 katı kadarı dışarıda olduğu saptanmıştır
Özellikle 1980 yıllarda ılgın şeker fabrikasına yaklaşık 100 işçi ve memur vermiştir.
Doktor,hakim,savcı,polis,subay,mühendis,sağlıkçı,hemşire,devletin,değişik,kademelerindeçalışan memurlar,öğretmen.imam.
İşçi gibi değişik alanlarda yaklaşık 23.800 kişinin dışarıda çalıştıkları belirlenmiştir.
Evet bu bütün sorun ve caresizlikler 1887 yılında belediye olan argıthan nahiyesinin yok olmasını yaşımın ve aklımın erdiği kadarı ile gördüm.
Bizler argıthan halkı olarak şu üç konuda bir araya gelebildigimiz bir gercegi mevcutdur.
1- Dogumda.
2-Düğünde.
3- Ölümde.
Evet birlikde ağlayıp birlikde güldüğümüz bu üç konudan başka argıthan tarihi için bir şey kalmadı geride ................

Kaleme almış oldugum bu yazı ile ilgili olarak görmüş oldugunuz eksik bilgiler hakkında degerlendirmelerinizi bekliyorum.

 



Mehmet Emin GÜVEN Abimize Katkılarından dolayı teşekkür ederiz

 
  B U G Ü N ... 2 ziyaretçi (47 klik) . A R G I T H A N L I ... B U R A D A Y D I.......ayhanşen............  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol